28 Kas 2009

Okuma Listesi #2 Dublörün Dilemması-Murat Menteş


Sanırım 2005 yılında ilk baskısı çıkmıştı piyasaya.O zamandan beri aklımdaydı kitap.Geç oldu ama geçte olsa okuduğum için şanslı sayıyorun kendimi.Kimi kitapları alırken hakkında hiç bir fikriniz yoktur ama kapağı,arkasında yazılanlar sizi kitabı almaya iter.Dublörün Dilemması'da o tür kitaplardan.Kapağı belki de en iyi yerli kitap kapaklarından bana kalırsa.Arkasında ise bambaşka bir alem var.Nihat Genç iki satırlık yerde dahi tartışıyor ve şiddetle tavsiye ediyor kitabı.Hakan Albayrak "böyle kitap okumadım" diyor.Yani Dublörün Dilemmması hakkında bir fikriniz olmasa da kitabı görüp,beğenip alabilirsiniz.

Kitabı okuyunca Hakan Albayrak'ın sözlerini hatırladım.Albayrak haklıydı.Flash-back'leriyle,çok karakterli anlatım yapısıyla,yer yer abartıya kaçan esprili anlatımıyla adeta bir film gibiydi kitap.Yani daha önce böyle bir kitap okumadığınız konusunda bende bahse varım(en azından Türkçe'de).Ancak kendine özgü olması bir başyapıt olduğu anlamına gelmesin.Kelimlerle güzelce oynanmış,heyecanlı bir roman yazılmış olmasına rağmen Türk Romanı'ndaki sıralaması ancak ortanın üstü olacaktır.Bu bir anlamda övgü bile sayılabilir 30'lu yaşlarında kaç kişi ilk romanıyla vasatı aşabilmeyi başarmıştır ki?İkinci ve son romanı "Korkma Ben Varım"ı da en kısa sürede okuyup Murat Menteş'in katettiği mesafeyi kendimce değerlendireceğim.Özellikle anlatımındaki özgüven açısından önemsediğim,takip ettiğim kısacası farklı bir isim Murat Menteş.

Not:Kitabı okurken sürekli "Güneşin Oğlu" filmini anımsadım.Bence Dublörün Dilemması'nın sinemamızdaki karşılığı "Güneşin Oğlu"dur.

24 Kas 2009

Liverpool(Everton) - Trabzon Hattı

Malum Hikmat Karaman hadisesinden sonra Uğur Meleke yazmıştı,teknik adamlar sendika kursun diye.Yoksa daha önce Erhan Altın'ın hemen ardından Nurullah Sağlam'ın ve son olarakta Hikmet Karaman'ın başına gelenler,futbol piyasasında birbirinin türevi olarak yer alan diğer teknik adamların da başına gelecektir kuşkusuz.Tabii,greve giden memurları "sonuçlarına katlanırsınız" diye uyaran bir siyasi otoritenin hakim olduğu ülkemizde teknik direktörlerden de böyle bir cengaverliği beklememiz biraz hayalcilik olur doğrusu.Ancak geldiğimiz nokta,bunu yapmamızın farz olduğunu göstermektedir.Aynı zamanda bu,ülkenin henüz oluşmamış futbol bilincine de olumlu katkıda bulunmuş olacaktır.Bunu şöyle düşünelim:David Moyes 2002 yılından beri Everton'ı çalıştırıyor.Liverpool'la Trabzon şehirlerini coğrafik ve en önemlisi demografik olarak bir tutacak olursak,ayrıca bulundukları liglerdeki konumları da pek farklı olmayacaktır.İstanbul hegemonyasına kafa tutabilen bir Trabzon ve aynısını Londra ekiplerine karşı yapan Liverpool.Dolayısıyla potansiyellerinin aynı olduğunu söyleyebiliriz.Ancak aşağıda vereceğimiz örneklerle hangi şehrin takımının,hangi mekanizmalarla takımına,şehrine ve nihayetinde ülkesinin futbol bilincine katkıda bulunduğunu göreceğiz.

Şimdi David Moyes-Trabzon bağlantısnı sağlamlaştıralım.Everton'ın istikrarlı orta saha oyuncusu,isminden dolayı Türk kökenli olduğu söylentileri olsa da İbrahim Altınsay'dan sanıldığı gibi Türk kökenli değil İran asıllı olduğunu duyduğum Leon Osman 2002'yılından beri David Moyes'dan başka hiç bir hocayla çalışmadı.Ancak 2003'ten beri Trabzon A takımının oyuncusu olan kaleci Tolga Zengin ise bu süre zarfında içlerinde Vahid Halihodziç,Hugo Broos,Ersun Yanal,Şenol Güneş,Lazaroni gibi isimlerinde olduğu 9 teknik adamla çalışma şerefine erişti.Buna rağmen 6 yıllık süreç içerisinde hiç bir zaman tam olarak bir numaralı kaleci olamadı.Leon Osman ise son 5 senedir takımının değişilmezlerinden biri...

Everton son 7 senedir aynı hocaya emanet.Bu süre içinde hiç tarihe geçecek başarıları yok.Geçen sene FA CUP'da finallere kalmalarından başka.Trabzon ise son 7 senede iki kez Türkiye Kupası'nı kazanmış.İlginçtir,iki Türkiye Kupası'nın arkasında da 6 aydan uzun birliktelikler var.Samet Aybaba bir sezon aralıksız görev yaparken Ziya Doğan'da 8 ay gibi ciddi bir başarıya imza atmıştı(ilk Trabzon macerasında).Ancak Moyes 7 yıllık görevi boyunca takımına deyim yerindeyse sınıf atlattı ve bu 7 yılda 3 kez UEFA'ya bir kez de ilk dörde girerek Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı.İlginç bir not daha:Everton'un 17. bitirdiği 2003-2004 sezonundan sonra Moyes görevine devam etti ve ertesi sezon Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Liverpool'u geride bırakarak İngiltere Premier Ligi'ni 4. bitirdi.Trabzon ise geçen sezonun son haftalarında 3. sıradayken hocası Ersun Yanal'ı hedeflerini onunla gerçekleştiremeyecekleri için görevinden aldı ve bu sezon 13. hafta itibariyle liderin tam 13 puan gerisinde ve düşme hattıyla arasında sadece 8 puan fark var.Bu tablonun sene sonu değişeceği ihtimali de gerçekten zayıf görünüyor.

Liverpool ve Trabzon şehirlerinin ve İngiltere-Türkiye arası gelişmişlik düzeylerinin farklılığı,her iki şehrin profesyonel futbola başlaması arasında geçen neredeyse 100 senelik bir zaman dilimi,tüm Britanya Adası'nın,İrlanda adası'nın ve Afrika ülkelerinin,ülke içindeki göçmenlerin en büyük piyasasının İngiltere Ligi olması gibi daha arttırabileceğimiz bir sürü avantajdan ötürü İngiliz Futbolu'nun ya da İngiliz kulüplerinin Türkiye'de oynanan oyunla karşılaştırılamayacak düzeyde bir futbol oynadıklarını düşünüyorum.Fakat olası bir "ceteris paribus" durumunda da 7 senedir aynı hocayla devam eden Everton'ın geleceğinin,7 senede 9 hoca değiştiren Trabzon'un kinden daha parlak olacağını düşünmüyorum,böyle olacağına eminim.

22 Kas 2009

Kim Böyle Bir Sonuç Bekliyordu?


Beşiktaş,seyircisi önünde 4 yıl aradan sonra Fenerbahçe'den puan almayı başardı(Üstelik 3 puan).Daum Güiza'nın son anda sakatlanmasından sonra,herkesin beklediği gibi,Kazımla başlamayı tercih etti ve maçın Beşiktaş için daha avantajlı geçeceğinin habercisi gibiydi bu değişiklik.Zira Kazım maç öncesi tweet'inden de hatırlayacağımız üzere maça biraz “fazla” konsantre olmuştu.Ne yazık ki bu Beşiktaş defansının arasında kaybolmasını önlemeye yetmedi.

Ayrıca iki takımında bütün eksiklere ve hava koşullarına rağmen derbiye yakışır bir futbol sergilediklerini belirtmek gerekir.


Beşiktaş'ın şampiyonluk yarışından kopmamak ve yükselişini devam ettirmek için bu 3 puana çok ihtiyacı vardı. Fenerbahçe ise bu sezon ilk kez bir maçı kalesinde 3 gol görerek bitirdi.Ve ilk kez gol atamadan sahadan ayrılmak zorunda kaldı. Maçın tümüne baktığımızda ise Beşiktaş'ın daha üstün oynadığını gördük.Bütün gollerin sağ kanattan gelmesi de ilginçti.


İbrahim Üzülmez bu maçta ikinci baharını yaşıyormuş edasıyla 2 assist yaparak maçın kahramanı oldu bence.Kakavari kırmızı ayakkabıları ve bileklikleriyle de tüm dikkatleri üzerine çekmişti.


Eğer yarın Galatasaray Ali Samiyen'de Manisa'yı yenerse turkcell süper ligin akışının daha da hızlanıcagını ve ligin daha zevkli hale geleceğinden şüphe yok.


by kieran's bro'

20 Kas 2009

Galip İrlanda'yı Anlatmak


Kimi Fransız kültürüne derin bir sempati besler,hayranlık duyar...Kimi İspanyol kültürüne...Fakat her ne hikmetse,kültürüne,yaşam tarzına,müziğine ve hatta edebiyatına sempati duyulan ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmez.Yani,kimi seveceğimiz,kimin kültürüne sempati duyabileceğimizin bile tam olarak elimizde olmadığını söyleyebiliriz.Tabii,kimsenin istediğini sevmesine,istediğine öykünmesine karşı sözümüz olamaz.Bütün bunların yanında ben,hüzünlü ve naif bir İrlanda baladını veya kıyıda köşede kalmış,yemyeşil ve sisli çayırlarından yükselen İrlanda tarihini ne Fransa'ya ne de İngiltere'ye değişebilirim.Dolayısıyla bu yazının ""galip" gelmiş bir İrlanda yazısı" yazamamanın verdiği usançla yazıldığını ve kesinlikle "yanlı" bir yazı olduğunu belirtmem gerekir.

Bu satırların yazarı daha önce Robbie Keane'i de kendini yerlere bırakırken,hakemi aldatmaya yönelik hareketler yaparken gördü.Dolayısıyla,Henry'nin yaptığını çok görmüyorum.Herkesden "Fowler" olmasını beklemek saçma olurdu.Fakat bu,gene de Henry'nin "ben hakem değilim,bana ne" türünden vızıldamalarının hoşuma gittiği anlamına gelmiyor.Hatta yaptığı açıklamadan iğrendiğimi itiraf etmeliyim.Hayat bu,yüz yıllarca hor görülen,hatta görülmeyen,yok sayılan bir ırkın evladı fırsatını buluyor ve kendisine yıllar önce yapılanın aynısını bir diğerine yapıyor,haksız bir golle karşı tarafı cezalandırıyordu.Üstelik bundan sonra üzgün olduğunu söyleyemiyecek kadar da pişkince konuşuyordu.Evet artık önümüzdeki tablo gayet net ve açıktır:Fransa'nın "zencileri" artık "beyazlaşma" yoluna girmişlerdir.Buna karşılık İrlanda'nın ve kimi benzer ülkelerin de şerefli mağlubiyetleri,yüz yıllarca anlatılacak direkten dönen topları,kaçan fırsatları ve bunun paralelinde oluşan makus talihi bir türlü son bul(a)mamaktadır.Play-off'larda Given her türlü ayrımcılığa,haksızlığa maruz kalmış bir zenci,Gallas ise sadece sonuç odaklı,en ufak bir estetik kaygı gütmeyen ve bir anlamda da Batı dünyasının siyasi düşünce tarihine tahmin edemeyeceğimiz çabuklukta entegre olmayı başarmış bir figür olarak önümüze çıkıyordu.

Yıllar sonra "galip bir İrlanda yazısı" yazmaya bu kadar yaklaşmış biri olarak,yukarıda yazdıklarım gayet karikatürize olsa da haklılık payı vardır.Ve bu acı ancak ve ancak olası bir Barcelona-Manchester United Şampiyonlar Ligi Finali'nde O'Shea'nin Henry'i madara etmesiyle dinebilir.


NOT:Yazıyı postladıktan hemen sonra Henry'nin son açıklamalarını okudum.Gene de dediklerimin arkasındayım.Dediğim gibi bu yazı objektiflik iddiası taşımıyor ve Henry'nin samimiyetine inanmıyor.