22 Ara 2011

2011'in En İyi Çalışan 10 Yayınevi

Yeni yıla girmeden nasıl bir liste yapayım da ortalığı sallayayım, diye düşünmedim tabii. Aklıma bir çırpıda bu geldi, vakit olursa, geride bıraktığımız sene içinde okuduğum, izlediğim şeylerin ufak bir dökümünü de yapmak istiyorum. Lakin şimdi 2011'in iyi çalışan yayınevlerinden söz etmek istiyorum. Sıralamanın tamamen şahsi gözlemler sonucunda oluştuğunu da eklemeden geçemiyorum.

10- Sayfa6 Yayınları: Bildiğim kadarıyla İnkilap Kitabevi 'nin bünyesinde bir yayınevi Sayfa6. En fazla iki senelik geçmişleri var yayın dünyasında. Benim dikkatimi ilk olarak, idefix'in hazırladığı 2011 listesinde de ilk 100'de yer alan, Beatrice & Virgil (Yann Martel) ile çektiler. Zaten Yann Martel'in türkçedeki ilk kitabı Pi'nin Yaşamı 'nı da İnkilap yayımlamıştı. Sanırım Sayfa6, İnkilap için fazla "renkli" kitapların basımını üstlenecek. Şimdiye kadar bastıkları kitaplardan anladığım, genç okurlara yönelik, genç yazarların kaleminden çıkmış, aksiyonu bol hikayeler üzerinde duruyorlar. Pazara da çok hızlı girdiklerini belirtmek gerek. Hem sayıca fazla kitap bastılar hem de önemli kitaplar vardı bastıklarının içinde. Yayımladıkları kitaplardan ilk bakışta dikkat çekenler ise şunlar, Bir İtalyan Masalı (Laurie Fabiano), Şiddet (Dean Koontz) ve Sevgili Katil (Belinda Bauer). Dahanu Yolu (Anosh İrani) ve Beatrice & Virgil (Yann Martel) ise bu sene yaptıkları en iyi işlerden.

9- April Yayıncılık: Bestseller romanların yayınevi görünümünde olsa da April'in hakkını vermek gerekir. İlla bestseller okunacaksa April'inkiler tercih edilebilir sözgelimi. Benim April'e yaklaşımım özetle bu minvaldedir. Bunun dışında, durmadan çalışıyorlar, çok kitap basıyorlar ve en önemlisi "iyi bestseller"lar yayımlıyorlar. Mesela, Kurt Vonnegut'un Ölümlüler Uyurken ve Gece Ana adlı romanları buna iyi örneklerden. Ayrıca J.D Salinger'ın mektup aşkı olarak bilinen Joyce Maynard'ın Çilek Kızlar, idefix'in hazırlamış olduğu listede ilk 100 içerisinde gösterilen Melida Tüzünoğlu'nun Ambulansla Dünya Turu ve "kaderini kendin çiz" temalı, şahsen hiç haz etmedğim ama çok yoğun ilgi gören, Heather McElhatton'ın Şahane Hatalar isimli romanı yoğun ilgi gören romanlardan oldular. Benim için ise April 'in 2011'de yaptığı en iyi iş Jodi Picoult'nun Ev Kuralları idi.

not: Şurada April, Murat Menteş ve Alper Canıgüz aynı cümlenin içinde geçiyor. Sanırım birkaç afili filintanın bundan sonraki romanları April' den yayımlanacak.

8- Domingo Yayınevi: Domingo hakkında sözü fazla uzatmamak lazım. Bildiğim kadarıyla yeni bir yayınevi. Şu Steve Jobs biyografisi dışındaki hemen her kitabı okunur. Bu kadar iddialıyım. Koltuk (Benjamin Pazzybok), Boksör Böcek (Ned Beauman) ve yılın son günlerine doğru çıkan Yatak (David Whitehouse)... Özellikle Yatak'ın üzerinde çok durulduğunu belirtmek gerek. Geçtiğimiz senelerden Domingo önerileri ise Aşk ve Gurur ve Zombiler (Seth Grahame - Smith) ve Film Kulübü (David Gilmour)...

7- Kırmızı Kedi Yayınları: Haydar Ergülen ve İlknur Özdemir'in yönetiminde diye biliyorum Kırmızı Kedi. Yanlışım varsa düzeltin. Neyse, 2008'de kuruldular. İlk 1-2 sene ağır aksak ilerleseler de 2010'dan itibaren çok önemli işler yapmaya başladılar. Gelecek senelerde bu listenin çok daha üst sıralarında yer alacaklardır. Yılın son günlerine doğru, kurgusuyla ön plana çıkan Kafka'nın Bebeği (Gerd Schneider) adlı romanla, tüm dikkatimi çekmeyi başardılar. Bunun dışında, en iyi 100 listesinde bulunan Mino'nun Siyah Gülü (Hüsnü Arkan), Kabil (Jose Saramago), Genç Bir Romancının İtirafları (Umberto Eco), Taş Uykusu (Aslı Tohumcu) gibi önemli kitaplar yayımladılar. Ayrıca, Beş Parasızdım Ve Kadın Çok Güzeldi (Derviş Şentekin) gibi bir ilk kitabı basmakta beis görmemeleri, yeni yazarlara verdikleri önemi göstermesi açısından önemliydi. Lakin söz konusu kitap pek başarılı değildi, o ayrı mevzu.

6- Can Yayınları: Can, Can Öz'e rağmen bu listede. Kendisiyle husumetimiz devam etse de geçtiğimiz sene de önemli kitaplar basmaya devam ettiler. Tabii ellerindeki imkan düşünüldüğünde fazla bir iş yapmadıkları görülüyor. Fakat özellikle öykücülükte en üst noktadalar, onu kabul etmek gerekir. Öykü demişken, son günlerde çok önemli öykücülerin kitaplarını yayımladılar. Bunlardan birkaçı, Sükut Ayyuka Çıkar (Yücel Balku), Tır Kamyonları (Yiğit Okur), Ekmek ve Zeytin (Ahmet Büke) ve Lataros Değirmeni'nde Üç Dakika (Hasan Özkılıç). Bunun yanı sıra, yeni bir korku-gerilim dizisi başlattılar ama henüz o alana giremedim. Yabancı dilde romanlarda ve klasiklerde de bir kaç önemli iş yaptılar, belirtmeden geçmeyelim, 2003 Nobel Ödülü sahibi Coetzee'nin otobiyografik nitelikli romanı Taşra Hayatından Manzaralar'ı, Daniel Defoe'nin Moll Flanders'ı ve Jack London'ın Katıksız Sevgi'si dikkat çekenler arasında yer alıyor.

5- Doğan Kitap: Sahip oldukları imkanları düşününce, yaptıkları az bile. Yine de yayın dünyasındaki yerleri çok önemli. Sözgelimi Mavi Tilki (Sijon) gibi bir kitapla tanıştırdılar bizi. Bol ödüllü Bulut Atlası (David Mitchell) da bunlardan biri. Başka Dillerin Şarkısı (Karin Karakaşlı), Bulut Bulut Üstüne (Ethem Baran) ve Ayetên Li Can Nivîsandî (Yavuz Ekinci - Türkçesi: Tene Yazılan Ayetler) gibi yayıncılık açısından cesaret gerektiren işlere imza attılar. Alıcısı olmayan kitapları basabilme lüksüne sahip Doğan. Her şeye rağmen bunları basması güzel tabii. Nedim Gürsel, Zülfü Livaneli, Tuna Kiremitçi, Elif Şafak ve Hakan Günday gibi çok satan yazarların kitapları da yine bildiğimiz üzere Doğan'dan basıldı. Burada aslında İskender'e (Elif Şafak) ayrı bir parantez açmak gerekir...Ama biz açmayalım, devam edelim.

4- İletişim Yayınları: Okuyucuları yeni yazarlarla tanıştırma konusunda birincilik İletişim 'in sanırım. Barış Bıçakçı, Hakan Bıçakçı, Sezgin Kaymaz, Emrah Serbes ve daha birçoğunu İletişim veya Tanıl Bora sayesinde tanıdık. Bu sene de hız kesmeden devam ettiler basıma. Karanlık Oda (Hakan Bıçakçı), Sinek Isırıklarının Müellifi (Barış Bıçakçı), Öfkenin Şenliği (Jaklin Çelik) ve Yolgeçen Hanı (Pınar Selek) bu sene bastıkları önemli kitaplardan birkaçı. Ayrıca Sevgi Soysal dizisine ait kitapları 2011 yılı içinde yeniden bastıklarını ekleyelim. Bunun dışında, klasiklerde de çok hareketliydiler. Beyaz Diş (Jack London), Beş Paralık Roman (Bertolt Brecht) ve özellikle başarılı oldukları Rus Klasikleri'nde yayımladıkları Yüzbaşının Kızı (Aleksandr Puşkin) ve Yamaç (Ivan Gonçarov)... Klasik alanında İletişim - belki de editörleri Orhan Pamuk olduğundan- nedense hep bir adım önde gibi geliyor.

3- Metis Yayınları: Tehdit Mektupları (Aslı Biçen), Şairin Romanı (Murathan Mungan), Son Adım (Ayhan Geçgin) ve Bazuka (Murat Uyurkulak), Metis'in "ne iyi yaptı da yayımladı"sının türkçe ayağını oluşturuyor. Zaten idefix'in listesinde, Şairin Romanı da, Son Adım da, Tehdit Mektupları da kendine üst sıralarda yer bulmuş. Tez zamanda, Tehdit Mektupları (farklı kurgusuyla anılıyor) ve Son Adım'a dalmak lazım. Türkçe dışında, Temize Havale (Juli Zeh), Mobius Dick (Andrew Crumey) gibi yabancı romanlar bir çırpıda göze batanlar. Kısacası, Metis özellikle türkçe alanında rakiplerinden bir adım daha öne çıkmış 2011 senesi içerisinde.

2- Ayrıntı Yayınları: Roman ve öykü eksenli bir sıralama olacağından, mümkün olduğunca inceleme üst başlığı altındaki kitapları es geçmeye çalıştım. Lakin kimi sıra dışı çalışmalara da elimden geldiğince değinmek istiyorum. Bu girizgah Ayrıntı'nın "ağır kitaplar" dışında da çok iyi işler yaptığını belirtmek içindi. Akhisar Düşerken (Mahmut Şenol), Arıza Babaların Çatlak Kızları (Ayten Kaya Görgün), Bir Zamanlar Bakırköy (Tahir Musa Ceylan), Kuzeye Göç Mevsimi (Tayeb Salih) gibi ilginç kitaplar yayımladılar. Burada özellikle Akhisar Düşerken'e ayrı bir parantez açalım. Roman yine idefix'in listesinde, geçtiğimiz yılın en iyi 100 romanı arasında gösteriliyor. Buna rağmen Yeraltı Edebiyatı kısmında aynı hareketliliği göremedim. Gözümden kaçan önemli bir roman olmuşsa affola. Bunun dışında roman dışı övgü hakkımı Tanrısız Ahlak (Walter Sinnot Armstrong) adlı eser için kullanıyorum.

1- Sel Yayıncılık: Şüphesiz, geride bıraktığımız senenin en verimli yayınevi Sel Yayıncılık idi. Özellikle yılın ikinci yarısından itibaren çok önemli kitaplar yayımladılar. Çok fazla yeni eser bastılar. Üstelik yenilerin hepsi çok önemliydi. Kısacası bastığı her kitap yerini buldu denilebilir. Türkçe alanında bir çırpıda, Karahindiba (Sinan Sülün) ve Jar (Kemal Varol) aklıma gelenler. İkisinin ortak özelliği, yazarlarının ilk kitapları olmaları. Sel'e yeni yazarları açığa çıkarma hususundaki hassasiyetleri için teşekkür etmek gerekir. Yine türkçe romanda, Selçuk Altun'un Bizans Sultanı adlı romanı basılır basılmaz çok önemli övgülere mazhar oldu. Ayrıca, İntihar Dükkanı (Jean Teule), Benim Eğitimim / Bir Rüyalar Kitabı (William Burroughs) ve yine William Burroughs'a ait Nova Ekspresi gibi kitaplarla yabancı dilde romanlarda da iyi işler yaptılar. Dahası, yılın sonuna doğru Orgazmın Tarihi (Robert Muchembled) gibi fevkalede değerli bir incelemeyi türkçeye kazandırdılar ki bu onları birinci yapan en önemli detaylardan biri.

16 Ara 2011

David O'Leary & Martin O'Neill

"Because of where I was brought up and the type of background in Ireland, where you were Celtic or Rangers, I was a big Celtic fan."

"But in England, when everyone was choosing their side, mine was always Sunderland. They're my old team. I supported them as a kid and Charlie Hurley was my hero."



Benim için İrlanda adasının iki parçasını David O'Leary ile Martin O'Neill temsil ediyorlar. Britanya'ya girersek, oradan çıkamayız tabii. Yukarıdan Kenny Dalglish, David Moyes ve Alex Ferguson'la başlar, Alan Pardew ve Ian Holloway gibi isimlerle devam eder "güzel" menajerler. Muhakkak izlemediğim, ismini unuttuklarım vardır ya, bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. İlle de güzelliği aç denirse, her biri nev-i şahsına münhasırdır, der geçerim. Lakin kimilerine yetmez; çünkü sevgini açıklayamayınca (o nasıl olacaksa) iflah olmaz bir romantik oluyorsun. O etiket üstümüze yapışalı çok oldu, dolayısıyla önemsemenin pek manası yok.


Neyse, David O'Leary diyorduk...En son Jaja'nın da formasını giydiği Al-Ahli'de görüldü. Aston Villa'daki görevini Martin O'Neill'e bıraktıktan sonra Premier Lig'e uğramadı. 2006'dan, Al-Ahli'nin başına geçtiği 2010'a kadar geçen sürede hiçbir şey yok kariyerinde. Bu biraz olsun düşündürücü. Belli ki bir süre kendini "nadasa bırakmış", ardından bilmediği bir maceraya girmiş, sonuç alışıldığı üzere hüsran olmuş. Dileyelim, çok geçmeden bir Premier Lig takımı yönetme şansına kavuşsun, bugünlerden bakıldığında rüya gibi hatırlanan Leeds'e benzer bir takım daha yaratsın.


Martin O'Neill ise O'Leary'nin aksine yüzünü hiç özletmedi. Ama eskitmedi de. Hep doğru işler yaptı. Şimdilerde, çocukluğundan beri desteklediği Sunderland'i yönetiyor. Henüz 1 maça çıktı takımıyla ve serüveninin hiç de sıradan olmayacağı daha ilk maçtan belli oldu. Blackburn'e karşı uzun süre 0-1 yenik götürdüğü karşılaşmayı son 10 dakikada gelen gollerle 2-1 kazanmasını bildi ve taraftarlara heyecanlı bir merhaba demiş oldu. Gözlüklü, eşofmanlı, tutkulu bir adam... Ha bu arada, işi bu kez hiç kolay değil, Sunderland düşme hattının hemen yukarısında ve şimdiye kadar yalnızca 3 galibiyet alabildi. Yine de kadrosunun ortalamanın biraz üstünde olduğunu belirtelim. Çocukken desteklenen takıma teknik direktör olarak "dönmenin" güzelliğini Mustafa Denizli'nin gözlerinden okumuştuk. Üstelik, ne O'Neill ne de Denizli, futbolculuk dönemlerinde destekledikleri bu takımlarda görev alamadılar. Bu muhakkak ki, O'Neill'i daha fazla kamçılayacaktır. Pazar günü, Tottenham deplasmanıyla işe başlasa hiç fena olmaz hakikaten.

6 Ara 2011

Sarı Fare


Yukarıdaki başlık akıllara bir an için Torres'i getirebilir ama ben onu uzun süredir Lucas için kullanıyorum. Sissoko, Xabi, Mascherano derken 2009-2010 sezonundan itibaren formayı sırtından çıkaarmadı. Önce Rafa, şimdi Dalglish. İkisi de ısrar ettiler onda. Sonuç ortada. İki senedir Liverpool orta sahasının her şeyi, futbol içi tabirle "takımın kalbi".

Topla olan hasbihali zaten çok ileri boyutlarda, bunu amcası Leivinha'nın mirasına bağlayalım. Lakin, defansif anlamda gösterdiği gelişim hakettiği ilgiyi görmedi futbol severler tarafından, o da ilginç. İsmi ve cisminin, oynadığı topun gösterişten uzak, daha işlevsel olmasına bağlıyorum. Başka neye bağlayabilirim ki? Yoksa, bu adam, bugün en üst düzey orta alan topçularından ikisi olan Fabregas'ı da, Yaya Toure'yi de tek kelimeyle bitiren adam. Övgü değil de, hakkı dahi verilmiyor kimi zaman.

Ez cümle, oyun bilgisi, top tekniği, pas isabet oranı üst düzey; pozisyon bilgisi ve top kapma yeteneği ise giderek gelişmekte olan güzide bir oyuncumuzdur Lucas Leiva.

not: Lukız da tıpkı Dunga, Elano, Fabio Aurelio ve daha nice Brezilyalı gibi İtalyan kökenliymiş.