19 Mar 2012

Hakan Balta


Derbi sonrası adı tekrar geçer oldu Hakan'ın. Ondan önce büyük bir sessizlik hakimdi zira. Çoğu zaman, galibiyet serilerine imza atan, ligin bitimine haftalar kala tüm rakipleriyle arasında ciddi bir puan farkı yaratan bu takımın bir parçası değilmişçesine yaklaşılıyordu. Bir parça merhamet varsa eğer yaklaşımlarda bu sefer, "iyi takımda sırıtmıyor"a yakın bir yakıştırmayla anılıyordu. Lakin kesinlikle hakkı verilmiyordu. Artık hakkının verilmesinin zamanıdır Hakan'ın. Kötü oynarken, kendine bakmazken eleştirdik. Travmatik bir sezonun ardından kalan tek sağlam parça olması ve buna rağmen sahada elinden geleni yapması sebebiyle de hakkını teslim etmek gerekir.

Hakan'a daha yakından bakmadan evvel, bundan önceki iki sezonda ona yöneltilen eleştirilerin tümüne katıldığımı belirtmeliyim. Zira hiçbirine itiraz edilemezdi. Hakan televizyondan dahi farkedebileceğimiz bir isteksizlik sergiliyordu çoğu zaman. Pozisyon takibinde zorlanıyor, adamını kaçırıyor ve savunmada hemen hiç görev almıyordu. Taraftarın formanın hakkını vermeyen topçuyu sahiplenmemesi, onu istememesi doğal. Hakan da istenmiyordu. Fakat Rijkaard olsun Hagi olsun her şeye rağmen çoğunlukla onu tercih ettiler. O iki sezon boyunca ısrarla Hakan'ın tercih edilmesi çok kafamı karıştırmıştı. Bugün hala bu ısrarın olası sebeplerinin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Buradan varılabilecek sonuçlar aslında basit; öncelikle sıkça vurgulanan yerli sol bek kıtlığı, ardından takımların yabancı haklarını daha "önemli" bölgelerde kullanmaları. İlkine dönersek, bugün vasat ve vasat üstü addedebileceğimiz yerli sol bekler bundan iki sezon önce isimlerini henüz duyuruyorlardı. Hasan Ali ve İsmail'i kastediyorum ki ikisinin de hala Hakan'dan eksik olduklarını düşünüyorum. İkinci olarak, üzerinde fazla konuşmaya gerek duymadığım, yabancıların mevkilere göre dağılımı meselesi geliyor. Sonuç şu; evet Hakan bir yandan alternatifsizliğin kurbanı, bir yandan da bugün hala takımda olmasını bu alternatifsizliğe borçlu.

Rijkaard, Servet'in kafasıyla ayağı ile kafası arasındaki uzaklığı erkenden tespit ettiğinden Hakan'ı stoper olarak denedi uzun bir süre. O dönem Emre Aşık da Emre Güngör de bu takımın stoperiydiler. Üçü birlikte(Servet, E. Aşık, E. Güngör) kulübede otururken Hakan defansın göbeğinde yer alıyordu. Keza Hagi ve sıklıkla Skibbe Hakan'ı çok yönlü bir oyuncu olarak değerlendiriyorlardı. Skibbe'nin oyun için hamlelerinde Hakan ona hamle kolaylığı sağlayan bir unsurdu. Volkan Yaman'ı sol bekte görevlendirip Hakan'ı orta alana çektiği birçok maç vardır. Geçen sezon, Anıl Dilaver'in attığı golle kazandığımız Konya maçında, Anıl'a ceza sahasının birkaç metre gerisinden asist yapan da Hakan'dı. Ne sıklıkta olduğunu hatırlamıyorum ama Hagi'nin de Hakan'ı orta alanda kullandığı maçları biliyorum. Ez cümle, hocaların hiçbiri bizim beğenmediğimiz Hakan'ı kesemedi. Ondan başka kimseyi görevlendiremediler. Hakan bir şekilde çoğunun beklentisini karşılıyor olacaktı ki Rijkaard'lı dönemin sonları dışında hemen hemen kesintisiz süre aldı yıllardır.

Geçmişi bir kenara ayırmanın vakti geldiğinde, yeni bir başlangıcın arifesinde; özensiz, isteksiz görünen ve hatta psikolojik sorunlar yaşadığı tahmin edilen Hakan'ın da diğer arkadaşları gibi (M. Sarp, Barış, Servet ve hatta Arda) bu takımda görev alamayacağı öngörülüyordu. Fakat öyle olmadı. Önceleri, hiçbirimiz kabul etmek istemedik; Hakan'a duyulan kızgınlığı bir nebze olsun anlıyorum da, neredeyse planlı bir yok sayma çabası yürütüldü, bunu anlayamıyorum. Galatasaray'ın gördüğüm en kötü sezonundan geriye kalan neredeyse tek adam o'ydu. Sene başından beri her hafta üstüne koydu; bunu yaparken her zamanki gibi sessizdi, her zamanki gibi küfür yiyordu. Kimse inanmadı ama, Hakan sanırım eski Hakan oldu. Eski Hakan da ağırdı, eski Hakan da sık bindiremezdi, eski Hakan'ın da asla yapamayacağı, kapasitesinin elvermeyeceği birçok iş vardı. Lakin eski Hakan'ın -üzülerek söylüyorum- Türkiye'de hala çoğu futbolcunun sahip olmadığı bir oyun zekası vardı. O ağırlığına, o fiziğine rağmen hatrı sayılır bir pas yeteneği ve pas isabet oranı vardı. Kısacası, eski Hakan Türkiye'nin doldurmakta ciddi sorunlar yaşadığı sol bek mevkiinin en iyi adayıydı. Hoşumuza gitmeyebilir ama bugünkü Hakan da Türkiye'nin en iyi sol beki. Hatta yazının ilk polemiğini başlatıyorum: Hakan, ne bir sene öncesine kadar "Alves 1, Gökhan 2..." denen Gökhan Gönül'ün Hiddink'i dahi çıldırtan Corluka çalımını yer ne de geçtiğimiz hafta Fener'e attığı golde Gökhan'ın sebepsizce boş bıraktığı o alanı boş bırakır. Gökhan gibi bindiremeyeceğini hepimiz biliyoruz ama işin savunma yönünde size çok büyük bir şaşkınlık yaratmayacağını, defans hattı ve kurgusuyla her zaman için uyum içinde olacağını bilirsiniz.

Bu bir övgü yazısı değil, hak teslim etme yazısı. Ne yazık ki futbolda hızlı ve sert düşüşler yaşayan futbolcular aynı hızla ve sertlikte yükselemiyorlar. Hatta genelde bu tip düşüşlerden sonra tutunamıyorlar. Hakan çok zor birşeyi başarmak üzere. Gaziantep maçında kariyerini kurtardı, Fenerbahçe maçıyla da kariyerinin yeniden inşasına başladı adeta. Bunu başarabilmek gerçekten zordu. Şimdilik üstesinden kalkmış gibi. Bu sezon ciddi ciddi tepki vermeye, konuşmaya, takım sevinçlerine ortak olmaya başladı. Çok uzadı yazı. Hakkını teslim edelim hepsi bu. Artık "işe yaramaz" muamelesi yapmayı bırakalım, hepsi bu.

13 Mar 2012

Darren Pratley


Pratley 1985 doğumlu ve bu sezon Premier Lig'de ilk kez düzenli olarak forma giyme şansı buldu. Günümüzde, alt liglerde oynayıp 20'li yaşlardan sonra en üst klasmana transfer yapabilmek hiç kolay değil. Pratley'ninki bu yüzden büyük başarı. 26 yaşında Premier Lig takımlarından birine transfer yapıyorsun... Tamam bi önceki takımı da bugün Premier Lig'de(Swansea) yani çok farkedilemeyecek konumda değilmiş aslında. Yine de, böyle bir oyuncu nasıl olur da bu yaşına kadar Premier Lig'e sıçrayamaz sorusu akla geliyor ister istemez.

Türkçe malumat yok zaten hakkında. İngilizler de hala farkına varabilmiş değil anladığım kadarıyla. Sorun bende mi diye düşünmüyor değilim ama nasılsa çok tuttum Pratley'i. Fulham altyapısı almış, alt liglere kiralanmış, 2006-2011 arası en verimli dönemini Swansea'de yaşamış ve Bolton'a transfer olmuş.

Ez cümle, fiziği düzgün, ayağı temiz, soğukkanlı, oyun zekası yüksek, özellikle hücumda pozisyon takibi açısından başarılı bir orta alan oyuncusu Pratley. Savunma yönü zayıf ve yetenekleri kısıtlı tabii. Kalburüstü sıfatını hakediyor bence. Bolton düşse bile Pratley Premier Lig'de devam etsin.


7 Mar 2012

Alan Pardew


Geçtiğimiz hafta sonuna dek İngiltere'nin Capello'dan boşalan koltuğu için aklımdaki isim Alan Pardew'di. Daha önce konuşuldu mu, gazeteler yazdı mı bilmiyorum. Hazır Türkiye Abdullah Avcı'yı tercih etmişken, İngilizler de Pardew'ı takımın başına getirseler; belki de daha "lokal", "işinde gücünde", "sessiz sakin" ve tabii ki "başarılı" hocaların ödüllendirildiği bir döneme mi girildi diye konuşulabilirdi. Ki Avcı'yı Pardew kadar takip etmiyor ve beğenmiyorum.

Neyse, Pardew'e dönelim ve önce bu kır saçlı hocanın hakkını verelim. Peşinen söylüyorum Pardew öncesi Newcastle ve Pardew sonrası Newcastle birbiriyle alakası olmayan, iki farklı Newcastle. Kulübün renkleri kadar zıt iki takım izledik iki sene içinde. Bu farklılıktaki en büyük pay şüphesiz Pardew'ın. 11 maçlık yenilmezlik serisi, ilk 4 iddiaları... Bunlar Newcastle'ın çoktandır alışık olmadığı şeyler. Bir de işin transfer boyutu var tabii. Demba Ba'nın şu an için oynayamayacağı Premier Lig kulübü yoktur herhalde. Onu takıma kazandıran belki bizzat Pardew değildir ama bu kadar parlamasında muhakkak payı vardır. Yoksa bu arkadaşın Hoffenheim'da Ibısevic'in gölgesinden bir adım ileri gidemediği günleri de biliyoruz. Keza Cabaye ve Santon da çok önemli katkı verdiler. Yani saha içinde olduğu kadar, transferde ve oyuncu yönetiminde de başarılı bir hoca Pardew, bu yüzden övgülerim.

Pardew'ın hakkını verdiğimiz bölümden sonra, kocaman bir ama ile, geçtiğimiz hafta sonu karıştığı vukuata bakmak gerekiyor. Ben en başta Pardew'ı hocalığı ve duruşu için sevmiştim ki itiraf ediyorum geçmişini fazla bilmeden yapmıştım bunu. Yalnız anlık duruşuna bakarak değerlendirmiştim. Meğer bizimkisi hadsiz davranışlarda bulunan, efendilikten, duruştan nasibini almamış bir kaçkın imiş. Tamam Ada'nın en önemli derbilerinden birine çıkıyorsun, tamam tansiyon yükselmiş, maç gerilmiş de, o anlamsız el kol hareketleri ne oluyor be hoca? Hem de Martin O'Neill gibi bir adama karşı. Yakıştı mı hiç sana? Ben ki bu sezon Ada'da en beğendiğim hocaların başına ya seni ya Redknapp'ı yazan bir destekçinim. Destekçindim yani. Geçtiğimiz haftaya kadar. Bence sen de şimdi herkes gibisin...