29 Tem 2009

Stad Öyle Değil Böyle Doldurulur


Büyük ihtimalle Ronaldo'nun ki kadar büyük bir kalabalık yoktu,karşılığında Eto'o'nun gitmek zorunda kalması da çoğu Barsa sempatizanı için üzüntü vericiydi...Fakat tüm bu tartışmaların ötesinde onun İbrahimoviç olduğu gerçeği var...Aidiyet hissinin zayıf olduğu bilinse de Barcelona forması onun çoğu şeyi ispatlaması için çok büyük bir şans.Dileyelim Henry-İbra-Messi üçlüsü için bol kupalı bir sezon olsun...

Doğrucu Bülent!


Her şey bir yana adam sözünün eri..."5 yeriz,7 yeriz ama 6 ya da 8 yemeyiz" türünden anlamlandırılması zor bir açıklama yaptı fakat tarih onu utandırmadı,söyledikleri doğru çıktı ve Anderlecht'ten 5 yiyerek boşuna konuşmadığını gösterdi.Teşekkürler Bülent Uygun... Türk futbolunun senden öğreneceği çok şey var...

27 Tem 2009

Haftanın Şarkısı:Slowblow-Aim for A Smile


Şarkıyı ilk Noi Albinoi'de(Buzdan Hayaller) görmüştüm.Noi,umutsuz,amaçsız ve sevgisiz olarak aynı kendi gibi sisli bir coğrafyada(İzlanda),küçük bir kasabada yaşamının amaçsızlığının farkına varmış,kendini ailesinden,okulundan iyice soyutlamıştır.O karla kaplıisoğuk ülke ona yetmemektedir ve orayı katlanabilir kılan tek şey aşkı Iris'dir.Zamanla Noi'de dünyadaki yerini anlayacaktır...


Film,Iris (Elin Hansdottir),Slowblow...Üçü de muhteşem.

Dönmek...


Her transfer döneminde sayfalarca yeni isimlerin heyecanı anlatılır.Yüksek bonservis ücretli transferler,söleşmesi bitip transfer olanlar,kariyerine temiz bir sayfa açmak isteyenler...Tüm bunların yanında,bir de dönmek isteyenler var.Biz tüm ilgimizi "giden-gelen"e yoğunlaştırmış duralım,dönenler,dönmek isteyenler tüm masumiyetiyle transfer borsasının ortasında duruyor.Değerini bilemedikleri eski takımlarının ya da eski ülkelerinin onlara tekrar kucak açmalarını bekliyorlar. Öte yandan dönenlerin bazıları kulüpleri tarafından dört gözle beklenirken kimileri bedava gelse bile istenmiyor.İşte dönenlerden,dönecekelrden,dönmek isteyipte dönemeyenlerden bir demet...


*Tim Borowski listenin başında geliyor.Onun ki her iki taraf için de hayırlı olan cinsten.Beğendiğim bir oyuncudur Borowski.Özellikle 2006 Dünya Kupası'nda Ballack'ın yokluğunda adeta kahramanlaşmıştı.O günden beri severim futbolunu.Onun yeri Bremen'di ve kaderi yenemedi bir sene sonra tekrar yuvasına döndü.Bu sefer işi daha zor yanında Diego olmadan oynayacak.


*Lucarelli de istenenlerden.1,5 senelik ayrılıktan sonra ait olduğu yere döndü.Hakkında daha önce de yazmıştım.Söylenecek pek bir şey yok.Biz onu Livorno forması altında sevdik...Bundan sonra da sevmeye devam edeceğiz.


*Steve Finnan'ı FM'de özellikleri vasat olup her daim yüksek performans sergileyen oyunculara benzetmişimdir.Liverpool'da sanırım 5 sezon oynadı ve hepsinin hakkını verdi.Houllier de Benitez de kolay kolay vazgeçemedi ondan.Geçen sezon gittiği Espanol'da skatlıklar yüzünden forma şansı bulamayınca futbolu en iyi oynadığı,ekmeğini en iyi kazandığı yere,yani İngiltere'ye dönmek istiyor.Gönül onu tekrar Liverpool forması altında görmek ister.Glen Johnson'la değişmeli olarak o bölgeyi çok iyi kapatırdılar ama bu olmayacak bir ihtimal.Finnan Porstmouth yolcusu gibi...Ayrıca kendisi meşhur "Angela'nın Külleri" romanına ev sahipliği yapan İrlanda'nın Limerick kentindendir...


*Peter Crouch'un dönüşü de zayıf olasılıklardan ibaret...Liverpool'a döneceği söyleniyor ama en ciddi teklif Tottenham'dan.Oysa ki,Liverpool için biçilmiş kaftan bana göre.Zira Torres'ten sonra N'Gog veya Voronin gibi alternatifler söz konusuyken Crouch gibi bir oyuncuyu kimse kaçırmak istemez...


*Dönenler,dönmek isteyenler serisinin en hüzünlü ismi ise Necati Ateş.Bildiğiniz gibi iki senedir kiralık oynuyordu ve sürekli dönmek istediğini söylüyordu.Hala söylüyor ama artık istenilmediğini o da anlamış olmalı ki ihtimalin zayıf olduğunu kabul ediyor."Rijkaard beni istemiyor" diyor lakin gönlü sadece Galatasaray'ı istiyor.Onu Adanaspor'un mesafe tanımaksızın şut atabilen forveti olarak tanıdık ama Galatasaray'da istikrarlı olamadı...Türkiye'ye dönebilir,İstanbul'a bile dönebilir ama Galatasaray'a dönebileceğini sanmıyorum...


*Son olarak dönenleri ve dönmek niyetinde olanları Murathan Mungan'ın sözlerini yazdığı şahane Yeni Türkü şarkısı "Dönmek"in sözleriyle selamlıyorum...

dönmek, mümkün mü artık dönmek

onca yollardan sonra

yeniden yollara düşmek

neresi sıla bize, neresi gurbet


al bizi koynuna ipek yolları
üstümüzden geçiyor gökkuşağı
sevdalı bulutlar, uçan halılar
uzak değil dünyanın kapıları

neresi sıla bize, neresi gurbet
yollar bize memleket


gitmek, mümkün mü artık gitmek
onca yollardan sonra
yeniden yollara düşmek
neresi sıla bize, neresi gurbet


rakılı akşamlar, gün batımları
çocuk gibi ağlar yaz sarhoşları
olmamış yaşamlar, eksik yarınlar
hatırlatır herşey eski aşkları

neresi sıla bize, neresi gurbet
yollar bize memleket

24 Tem 2009

Türkiye'den Politik Futbolcu Manzaraları #1 Serdar Topraktepe


Bu başlık inceleyeceğim futbolcuları tam olarak anlatıyor mu bir türlü tam emin olamadım.Yani bu futbolcular gerçekten "politik" miydi?Muhakkak ki,değildiler.Hatta onları bir takım karanlık güçlerle bu kadar içli-dışlı yapan güçlü birileri tarafından kollanma isteğinin çıkış noktası,o futbolcuların hayatın her alanında apolitikliği seçmiş olmalarıdır.Fakat,siz apolitikliğinizden dolayı bir seçim yapmış olsanız bile bu sizi bir cenaha ait kılıyor ve sonuçta bir tavır takınmış oluyorsunuz.Aslında Türkiye futbolunun neredeyse %95'lik bir kısmı suya sabuna dokunmazlığından dolayı,politik açıdan gayet etkisiz-belki de böyle olması gerekir- gözükürken öte yandan hepsinin dostluk kurduğu,ait olduğu zümre de bellidir.Bu zümreyi pek anlatmaya gerek yok sanırım,herkes istediği ideolojiye inanır o yüzden burada o zümreyi kötülemeyeceğim sadece bu konuda bazı futbolcular diğerlerine göre daha net tavır takınıyor,bu yüzden onları ayrıca incelemek istedim.Bunların başında da Beşiktaş ve Kocaelispor'dan tanıdığımız Serdar Topraktepe geliyor.


Aksaray'da Cerrahpaşa'nın arka sokaklarında doğmuş,büyümüş Serdar.Karagümrük'te futbola başlamış.Ardından Fulya'daki idman sahasından İnönü'ye geçmiş ve erken yaşta Beşiktaş formasını sırtına geçirmiş,yetenekli bir sol açık olarak akıllara kazınmıştı.94-99 seneleri arasında onun için her şey iyiydi.Ta ki,takım arkadaşı hatta Karagümrük'ten beri tanıdığı Oktay Derelioğlu,onun eski nişanlısıyla evlilik yoluna girene dek...Olay bugün bile çoğu futbolseverin aklından çıkmaz ve o günden sonra,ne hikmetse,ne Oktay ne de Serdar eskisi gibi olabilirler.Sonra Serdar'ın Kocaeli macerası başlar.Futbolunun en parlak yıllarını hep Kocaeli'nde yaşamıştır.3 sezon sonra Beşiktaş'a dönmüş ve Lucescu'yla daha defansif bir oyun anlayışı kazanmıştır hatta ben onun sol bek oynadığı maçları bile hatırlıyorum ki Kocaelispor'da forvete yakın oynuyordu.Neyse,Beşiktaş'ın 100.yılında şampiyonluk yaşayıp ardından 2004 senesinde tekrar Kocaeli'ne donmüş fakat bu sefer beklenen etkiyi yaratamayıp ara transferde Bursa'ya gitmiştir.Bursa'da tekrar eski günlerine dönüş sinyalleri veriyordu ve Bursa'nın Süper Lig'e çıkmasında büyük pay sahibiydi.O sezonun sonunda Sivas'a gitti.Sivas'ta geçirdiği 2 vasat sezonun ardından tekrar Kocaeli'ne döndü ve sanırım şu sıralar boşta...


İnişli çıkışlı bir futbol hayatı...Fakat Serdar'ı ilginç kılan bu değil.Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra da görüştüğü ve en yakın arkadaşı olduğu söylenen Ali Eren'le birlikte Sedat Peker'in manevi kardeşleri arasında sayıldığını biliyoruz.Hatta Ali Eren'le Serdar'ın ortak kullandıkları Ferrari'nin Sedat Peker'in armağanı olduğu söyleniyor.Futbolcularla arası iyi olan bir diğer isim olan Erdal Acar'la da arkadaşlar.Serdar'ın İstanbul'daki evi de Erdal Acar'ın babasının yaptırdığı Acar Kent'te...Ayrıca,Serdar'ın 2002'deki ani Beşiktaş dönüşünü o dönem kulüpteki görevi dolayısıyla Sinan Engin'e dolayısıyla yine Sedat Peker'e veya Alaaddin Çakıcı'ya bağlayabiliriz.Hatta komplo teorilerine 2 senelik Sivas macerasını bile ekleyebiliriz.Zira Sedat Peker'le Mecnun Odyakmaz arasında yanılmıyorsam bir akrabalık var ya da sıkı bir dostluk...


Futblcunun idman dışında zamanını geçireceği insanları toplumun üst kesiminden seçme çabalarını anlayabiliyorum.Ayrıca kimin kiminle dostluk kuracağı kimseyi ilgilendirmez.Bunlar olabilecek şeylerdir.Fakat,yine de,bu bağlantılar diğer futbolcularınkine nazaran biraz daha görünür olunca bir kaç farklı detay birleşebiliyor.Dediğim gibi içlerinde komplo teorileri de var gerçek olanlarda amacım bu tip "sıra dışı" futbolcuları incelemek...
NOT:Bu bilgiler ve bu konu için öncelikle Oray Eğin'in "Başkalarının Sakatladığı Çocuklar" adlı kitabını inceledim.Futbolcularla yapılmış söyleşiler var.Çok önemli bir kitap olarak değerlendiriyorum.Zira futbolcular hakkında pek bilgimiz olduğu söylenemez.Bu kitap o eksiği bir nebze de olsa kapatmış.

22 Tem 2009

Murty'ye Veda Maçı


Aslında tam anlamıyla bir jübile maçı değildi bu.Reading sezon sonunda kulüp kaptanlarından Graeme Murty,Marcus Hahnemann ve bir zamanlar adından sıkça söz ettiren forvet Leroy Lita ile sözleşme yenilemeyeceğini açıklamıştı.Bu doğrultuda takımdan ayrılan isimlerden biri oldu Murty.Aynı bizim Hasan Şaş vakası gibi...Murty büyük ihtimalle futbol oynamaya devam edecek.Şu an League One takımlarından Southampton'la idmanlara çıkıyormuş.Hasan Şaş'la Murty arasında fark bulmaksa epey zor.Aynı sene efsaneleştikleri kulüplerine gelmişler(1998),ikiside sağ kanat oynuyor(Murty esas olarak sağ bek,gerçi Hasan'da son senesinde sağ bek oynamıştı),ikisi de son senelerinde sakatlıklardan dolayı pek şans bulamadılar,hatta tamamen unutuldukları oldu,ve sonunda ikisinin de kulüpleri sene sonunda önlarla sözleşme yenilemeyeceklerini açıkladılar.Bu benzerlikler çok ilginç,ama farklı olan ve Murty'nin vedasını güzel kılan tek birşey var:O da Reading'in onun için özel olarak bir veda maçı düzenlemesi...2005/2006'nin şampiyon takımının oyuncuları ile bugünün Readinglileri karşılaşmış ve Murty'e son kez Reading formasını bir törenle giydirmeyi uygun bulmuşlar.Aynen Galatasaray'ın 1999/2000 sezonu gibi Reading'in de 2005/2006 sezonu efsanedir ve o dönem kadronun önemli bir parçası olan oyuncularına bu son görevi yapmaktan çekinmemişler.Galatasaray ise Uefa kupasını alan kadrodan Suat dışında henüz kimseye jübile yapmadı.İlginç...Söylenecek kelime bulamıyorum.

20 Tem 2009

2009-2010 Transfer Rehberi #7


Daha önce Sivas'ın ve Gençlerbirliği'nin transferlerini incelemiştik.Gençlerbirliği asıl olarak Hacettepe'nin kalbur üstü oyuncularını kendine geçirmiş gibi görünse de İbrahim Şahin,Kadir Bekmezci,Serkan Atak,Orhan Sam gibi yeteneklerin yanına Serdar Kulbilge'yi alarak kalesini de güçlendirmiş ardından da Brommapojkarna'dan Sinan Ayrancı ve Nac Breda'dan Aykut Demir'i alarak transfere şimdilik noktayı koymuştu.Sivasspor ise Bilica,Diallo,Sylla,Balili,Tum gibi yabancılarıyla yollarını ayırmış karşılığında Ersen Martin,Mbemba,Yasin Çakmak,Agbetu,Omotoyossi gibi isimleri alarak deyim yerindeyse kumar oynamayı seçmişti.Öte yandan bu isimlerin yanında alınan Erman Kılıç ise Sivas'ın en iyi transferi olarak duruyor.Transfer dönemini hareketli geçiren bu iki takımda durum böyle iken bu dönemde nispeten sessiz fakat yerinde adımlar atan Bursaspor ise yaptığı transferlerle bu sezon Sivas'ın tahtına aday olacakmış gibi gözüküyor.İsimler üzerinden ilerleyecek olursak:

Turgay Bahadır(Kayserispor-Bursaspor):Kayserispor'un sözleşmesini fesh etmesiyle birlikte bedelsiz olarak Bursa'ya katıldı Turgay.Kayseri yönetimi bu sezon olağanüstü işlere imza atıyor doğrusu.Avusturya'da büyümüş ve orda futbol eğitimi almış Turgay,bir aralar ülkemizin milli takımı için de düşünülmüştü ama Avusturya U-21'in de oynadığı için nasılsa Avusturya'nın malı sayılmıştı.Neyse artık bu sistem değişti ve Turgay'a milli takım kapısı tekrar açılabilir.Şahsi fikrim bu sezon Bursa'da çok iş yapcağı yönünde.Nedense gelecek sezon adından en çok bahsettirecek forvet olacakmış gibi geliyor bana...


Ivan Ergic(Basel-Bursaspor):Daha 19 yaşındayken Juventus'a transfer olmuş bir isimden bahsediyoruz.Juventus'da 1 sene kalabilmiş fakat sonra gittiği Basel Bursa'dan önceki son durağı olmuş.Yani istikrarlı bir topçudan söz ediyoruz.Bunun yanında 10 kez Sırp milli takımının formasını giymişliği vardır.Ergic'i Türkiye Ligi'ne kalite getirecek futbolcular listesine alıyorum.Muhakkak ki Vassel'den(eğer gelirse!) daha etkili olacaktır.Ayrıca,Ergic'in Marxistliğinden bahsediliyor.Eğer öyleyse Ertuğrul Sağlam yönetimi altında bir Marxist izlemek de ilginç olacaktır.



Pablo Batalla(Deportivo Cali-Bursaspor):Ligimize gelen her Arjantinli yeni bir heyecan demektir benim için.Özellikle Delgado bu zevki yarım bıraktığı için onun yerini birinin alması lazımdı.Dilerim bu isim Batalla olur.Futbola Velez Sarsfield'da başlayıp sırasıyla 2005 yılında C.F. Pachuca, 2006 yılında Velez Sarsfield, 2007 yılında Quilmes ve Gimnasia LP, 2008 yılında Quilmes ve Kolombiyanın Deportivo Cali takımlarında oynamış.Geçen sezonu Deportivo Cali'de kiralık geçirmiş.İki ayağını da etkili kullanıyormuş.Sanırım Anadolu'nun 2.Tabata'sı olacak.Bursalılar ondan çok şey bekliyor gibi görünüyor.Umarım Batalla ligimizin yetenekli Arjantinli açığını doldurur.

Bir Büyük Beşiktaşlı Daha Gitti


Vedat Okyar kendi de her zaman vurguladığı gibi her şeyden önce Beşiktaşlı kimliğiyle var olan bir insandı.Bunun önemi bugünlerde daha da iyi anlaşılıyor çünkü çoğu spor yazarı objektif olmak adına kimliklerini,benliklerini bir tarafa asıp yorum yapmaya çalışıyorlar ve olmuyor tabii.Kimileri de objektif olmak adına yetiştiği,herkesin onu tanıdığı sevdiği kimliği bırakıp ağır,ayakları yere basmayan eleştiriler yapıyor.Böyle bir ortamda Vedat Okyar hakikaten Beşiktaşlı kimliğinden hiç bir zaman vazgeçmeden çoğu spor yazarına göre de objektif yorumlarıyla spor medyasında ayrı bir iz bırakmıştır.Futbolculuğu ayrı bir olaydır zaten yetişemesek de büyüklerimizn anlattığı bile yeter...Önce Beşiktaşlıların sonra tüm spor camiasının başı sağolsun.Allah rahmet eylesin...


Not:Vedat Okyar ayrıca ünlü mizah yazarı,fanatik Beşiktaşlı Vedat Özdemiroğlu'nun isim babasıdır.

19 Tem 2009

Bunları Düşünmek Gerek #1


*Bekir,Bilica,Vederson,Yasin Çakmak,İlhan Parlak,Gökhan Emreciksin,Ali Bilgin,Mahmut Hanefi,Burak Yılmaz,Uğur Boral,Murat Hacıoğlu,Zafer Biryol daha eskilerden Serkan Balcı,Mehmet Yozgatlı,Selçuk Şahin...Bunun daha eskilerden Cem Karaca,İsmail Güldüren,Erhan Albayrak,Kemal Aslan,Ali Akdeniz,Hakan Bayraktar ve Celil Sağır...Ne Beşiktaş'ta ne de Galatasaray'da bu kadar Anadolu'dan gelen topçu oldu.Anadolulu topçunun Fenerbahçe'ye bakışı kırsal kesimin İstanbul'a bakışından farksız.Taşı toprağı altın misali,bir kapağı atabilsek diye bakıyorlar.Neticelerinin de paralel olduğunu söyleyebiliriz hayal kırıklıkları,yoldan sapmalar,başarısızlıklar...Yukarıdaki isimlerden başarılı olanları sayın bakalım Bekir ile Bilica daha yeni acımasız davranmayalım.Ayrıca bu listede yetenekleri itibariyle M.Topuz ve Özer yok eskilerden de Yusufla Ceyhun...Sevelim sevmeyelim bu 4 isim yukarıdaki listeden daha ayrı bir yerde duruyor.Sanırım Bilica'da öyle olacak...


*Zlatan=Eto'o + Hleb(Kiralık) + 40 milyon Euro Ben buna bir transfer başarısı diyenlere şaşırıyorum.Eto'o Zlatan'a göre çok daha handikapsız bir santrafor.Zlatan'ın yetenekleri daha fazla olabilir ama leblebi gibi gol atma konusunda kesinlikle Eto'o daha önde bir forvet.Ayrıca Zlatan'ın oyuna küsme,topu bencilce kullanma gibi huyları var.Bu Barcelona karakterinde Messi gibi bir yıldızı bile takım oyunu içinde parlatmayı başaran bir takımda Zlatan mayası tutmazsa Barcelona için bu masal kötü bitecek demektir.Çünkü Barcelona masalının yenilmez prensi Zlatan değil Eto'odur,Messidir.Şu an Barcelona'nın ihtiyacı dünyanın en yetenekli satraforu değil bu masala uygun karakter oyuncularıdır...


*Karakter oyunculuğundan söz açılmışken emekliye ayrılan kahraman Sylvinho'nun yerine Maxwell'in alıması çok yerinde olmuş.Abidal,Maxwell ikilisi Madrid'in Marcelo,Heinze ikilisinden çok daha iyi duruyor.Akıl almaz transferler yapıla dursun,hangi büyük takımın sol bek yedeği Maxwell kapasitesinde?Top tekniği yüksek ve çok çabuk,Abidal'i bile kesebilir.


*Aslında bundan çok bahsedildi ama bende yazmadan geçemeyeceğim.Manchester City'nin Adebayor'u almasıyla birlikte forvet sayısı 9'a çıktı.Abartmıyorum.Bojinov,Robinho,Santa Cruz,Felipe Caicedo,Evans,Benjani,Bellamy,Tevez,Adebayor...Hughes hangi ikili en iyi çıktıyı verir sorusunun yanıtını bulabilirse başarılı olabilir.Benim görüşüm Adebayor transferinin boşuna olduğu yönünde.Santa Cruz ve Tevez şu an için en iyileri gibi gözüküyor.


*Manchester United Molde'den Mame Biram Diouf'u almış.Ferguson Molde'yi iyi tanır.Onlardan 96 senesinde de bir adam almıştı ve hala Reserve takımın hocası olarak faydalanıyor.Bu isim Solskjaer.Dolayısıyla Molde'den bir oyuncu Manchester'a gidiyorsa boşuna gitmiyordur.İzleyelim görelim...


*Yine şiirle bitirelim yazıyı...Bu sefer Eto'o 'nun ayrılığı için.Ben ona sadece Barcelona'yı yakıştırdım.Arif Damar'dan yazgısını silemeyen Eto'o için:


Yazgımızdır:Yaşanacak
Kaçınılmaz


Sabah güneşinden önce
Dikilir kapımıza karanlık
Alınıp götürülürüz
Sınırsız sevgimizden ötürü
Sınırsız sevgimizin yanı sıra


Yazgımızdır:Yaşanacak
Kaçınılmaz


Başka bir ülkede uyanmak elde değil
Yarınımızın
Bugün olduğu bir ülkede

18 Tem 2009

Ryan Bertrand Reading'de


Daha önceden Chelsea'nin genç takım menejerliğini yapan Reading'in yeni hocası Brendan Rodgers eski öğrencisi Ryan Bertrand'ı 1 sezonluğuna Reading'e getirdi.Bertrand'ın yaşı 19 ve şu an İngiltere U-21'de görev almakta.2005 senesinde 16 yaşındayken Gillingham'dan Chelsea'ye alınmış ve bu sezonda kadar Norwich,Bournemouth ve Oldham'da kiralık oynamış.Hocanın açıklamalarından Bertrand'ı ısrarla istediğini anlıyoruz.Onu modern bir bek olarak anlatmış ve Evra-Ashley Cole tarzı hücuma çok çabuk çıkabilen aynı zamanda defansa dönüşlerde de hızlı ve agresif bir oyuncu tanımlamasında bulunmuş.Geçen sezon EPL'nin kapısından dönen Reading'in bu sene doğrudan EPL'ye ulaşmasını bekliyoruz.Bu yüzden bu tüp umut vaad eden genç ve çabuk oyuncular önemli diye düşünüyorum.Üste Bertrand'ın 2011'deki durumunu koydum.FM diyorsa doğrudur mantığından hareketle iyi bir transfer olduğunu söyleyebiliriz.





Reading'in iç saha formaları da vitrinlere ulaştı.Aslında her zamanki tasarıma sadık kalınmış diyebiliriz.Klasik yatay çizgili mavi-beyaz formayla devm edilmiş.Bu çok güzel olmuş.Fakat yaka kısmında ufak farklılıklar var.Sonuç olarak alışıldık formalarla devam ediliyor diyebiliriz.Puma ile Reading bir birine yakışıyor.

16 Tem 2009

Bunları Düşünmek Gerek


*Her fırsatta bir şehir takımı olmanın ne kadar erdemli bir şey olduğundan söz eden Trabzonluların bu anlamda sürekli mikro milliyetçilik yapmaları ve her fırsatta Trabzon'un özel bir takım olduğunu,tıpkı İspanya'nın Bask bölgesi takımı Bilbao gibi olduğunu hatırlatmaları...Fakat ne hikmetse Bilbao hep kendi çocuklarını oynatırken,Trabzon'un kendi çocuklarını kurşunlaması,kovması,itmesi-kakması.Herkes Trabzonluluktan bahsede dursun takımda Barış Memiş dışında Trabzonlu kalmadı.


*Bülent Uygun'un her sene "bu sene bu takım oldu!" naraları atması fakat Sivas'ın her Avrupa hazırlığı sırasında büyük hezimetlerle eve dönmesi...Bu sene de böyle başladı dileriz böyle sürmez.


*Beşiktaş'ın şampiyonluk kutlamalarında Eşber Yağmurdereli ile Demet Akalın'ı yan yana getirebilmesi.Demek Beşiktaşlılık bu kadar yüce bir duygu!Öte yandan bunun Cem Dizdar tarafı da var tabii.


*2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için önceden yapılması planlanan Antalya'daki Spor Salonu'nun ödenek çıkmaması sebebiyle inşaatının durması ve Kayseri'ye taşınması...Nasıl oluyorda Antalya'da yapılamazken Kayseri'de yapılabiliyor ilginç.Ayrıca şu sıra neden her şey Kayseri'ye yapılıyor.Buradan Antalya'nın da ders çıkarması gerek tabii.Denizin,bağın,seran olacağına iki zenginin olsun daha iyi...Ayrıca eski başkan Menderes Türel kalsaydı salon yapılırmıydı diye düşünmeden edemiyorum.


*Aynı konuyla ilgili olarak,Antalya,Eskişehir gibi yüksek seyirci potansiyelli takımlar derme-çatma tribünlü stadyumlarda 10-12 bin kişiye oynarlarken.Rize'de Tayyip Erdoğan Stadyumu bitmek üzere,yeni düşen Konya'da da yeni stad yolda,Kasımpaşa'nın standartları ise saydıklarımızn hepsinden daha iyi...Eşeğin aklına karpuz kabuğu düştü bir kere!


*Son olarak bu şanssız kentlerimizi Turgut Uyar ustanın Acının Coğrafyası'ndan bir bölümle selamlayalım:


kente kapandık kaldık

iki cadde iki alan bir saat

mutsuzluk acıya varana kadar

artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi

öyle bir gölge ki belki çok dardır

kısa vakitlerinde aceleci akşamın

14 Tem 2009

Gelecek Sezona Dair Kehanetler #1 Tutunamayacak Hocalar!


Yeni sezon öncesi çoğu transferi incelemeyi başardık önemli transferler oldukça ve oyuncular hakkında gerçekten bilgimiz olduğunda tekrar yazmaya devam edeceğiz.Neyse yeni sezona dair beklentilerimizi oyuncular dışında başka eksenlerde de devam ettirmek fikrinden yola çıkarak,kehanetlerimizi ilk olarak hocaların geleceği üzerine tutmaya karar verdik.Dileriz bu sene takımların hepsi ligi başladıkları hocayla bitirir fakat bu tabii ki gerçekçi bir tespit değil.Her sezon 7-8. haftaların sonunda ilk teknik direktör kıyımı başlar bu alışıldık olandır.Bu dönemin 2-3 haftalığına ertelenmesi bile bir umuttur ve bu sene "kıyım" döneminin ligin dibindekiler için en erken 10. haftada başlayacağını tahmin ediyorum kıyımın hızlandığı haftalar ise 12-15. haftalar arası olacaktır.Bu noktada kimin görevinden en erken gideceği üzerine tahminlerimi tamamlamış bulunuyorum.Tabii ki futbol gibi gelişmeleri tahmin edebilmenin zor olduğu bir alanda bu tahminler tutmayabilir fakat gerçeğe yakın olacaklarını tahmin ediyorum.Bence görevinden ayrılacak ilk hoca Diyarbakırspor'un hocası Ziya Doğan olacaktır.Ziya Doğan'ın futbolu tartışılsa da henüz hiç bir takımla ligde çok kötü sıralarda yer almadı dolayısıyla şu an itibariyle sadece 10 sözleşmeli futbolcusu bulunan bir kulüpte başarı imkanı zorken ilk haftalarda alacağı kötü sonuçlar takımını aşağı sıralara indirecektir.Bu kulübün atmosferini ve Ziya Doğan'ı doğrudan etkileyecektir ve son çare Ziya Doğan'la yolların ayrılmasında bulunacaktır.Bu yüzden Ziya Doğan ilk haftalar bir mucie gerçekleştiremezse Diyarbakır macerası kısa sürecek demektir.Listenin ikinci sırasında gönlümün bu listede olmasını istemediğim bir teknik adam var.Erhan Altın.Kısa teknik direktörlük kariyerinde kendini ispatlamayı başarmış olsa da ne yazık ki Denizlispor'un kadrosu her sezon öncesi gibi çok zayıf ve bu kadronun başarılı olması güç gözüküyor.İşin ilginci Denizli kadro yetersizliğine rağmen muhtemelen gelecek sezon da düşmeyecektir çünkü artık bu işi neredeyse sanat haline getirmiş durumdalar.Fakat ne yazık ki ilk yarıda yeterince puan toplayamayan Denizlispor hocasıyla yolları ayıracaktır sezon ortasında bir teknik direktör değişikliğine daha gidilebilir hatta.Buna rağmen son haftalarda gösterecekleri performansla birlikte ligde yine nasılsa,kimse anlamasa da kalıcaklardır.Listenin üçüncü sırasını Kasımpaşa'nın hocası Besim Durmuş alıyor.Çoğu kişi Kasımpaşa'nın bu sene düşmeyeceği iddiasını taşıyor.Fakat ben yine de işlerinin zor olacağı kanısındayım en azından takımlarını çıkaran hocaların SüperLig tecrübesi taşımadığını düşüneceklerdir ve ilk kıyım sezonunda Besim Hoca'da yerini bir başka meslektaşına bırakabilir.

12 Tem 2009

Srebrenica Katliamı


14 sene oldu hala kimlikleri yeni tespit edilen,yeni defnedilenler var...Katliamın boyutunu siz düşünün...BM'nin yaklaşık bir iki haftalık sessizliği tam 8 bin Boşnak'ın canına mal olmuştu hem de çocuk ve kadın ayırt etmeden.Böyle bir katliamın ardından yazılacak,söz edilecek pek de fazla bir şey yok aslında.BM kendi ihmalinden kaynaklanan bu katliamı ise nihayet 2007 yılında kendine bağlı mahkemelerce soykırım olarak tanımladı.Ancak bildiğim üzere henüz AB Parlementosu'nda veya AB ülkelerinde böyle bir hareket yok.Bir de şu çok meşhur Boşnak-Bosnalı ayrımı mevzusu var.Ntv bile bu hataya düşmüş.Bosnada yaşayan herkes Sırp kökenli olsa dahi Bosnalıdır.Ancak Müslüman Bosnalılara "Boşnak" denir.Yani futbolla örnek verecek olursak son günlerin popüler ismi Edin Deko Bosnalı fakat Vedad Ibisevic Boşnaktır çünkü Müslümandır.Fakat İngilizce'de Boşnak'ın karşılığı yoktur her ikisi de Bosnian diye söylenir.

11 Tem 2009

Uğur Yücel ve Beşiktaşlılık


"Vaktim uygun düştüğünde televizyonda her maçını izlerim Beşiktaş'ın. Fakat bana mı öyle geliyor bilmiyorum, bizim takımın ezeli bir şapşallığı var. Acaba seyircisinin sahaya çok yakın ruhta olması mı bilmiyorum. Ben geçenlerde Fenerbahçeli arkadaşlarımın isteğiyle ilk kez maça gittim. Fener maçına. Seyirci Çamlıca Tepesi'nden bağırıyor gibi. Uzaktan geliyor her şey. Galatasaray da öyle. Fakat Beşiktaş seyircisi bağrı yanıklar ordusu, adamların sesi futbolcuların ayaklarına kadar gidiyor. O mu şapşallaştırıyor futbolcuları bilmiyorum. Hep tahılla beslenmiş futbolcular mı bize denk geliyor anlamadım. Golü çakıyorlar sonra "Hadi abi bir de siz atın ya!" diye bekliyorlar. Biz çocukken zayıf takımlara gol attırır, sonra da çıkaramazdık gollleri. Tam züğürt mahalle takımları gibi. Bu ezelden beri böyledir. Bak gittikçe sinirli bir taraftar olarak gözükmeye başladım... Hadi bir de akıl verelim, orta sahada Fabian deli gibi çalışıyor ama 70'te bitiyor. O kadar yalnız ki."


Usta güzel bir yorum yapmış.Hakikaten İnönü'ye gittiğimde ben de düşünmüşümdür bu adamlar nasıl elleri ayakları karışmadan oynayabiliyorlar diye.

10 Tem 2009

Bir Umudum Sende Anlıyor Musun?


Bu yazı tamamiyle Cristiano Lucarelli için yazılmıştır.O,bugün futbolda eşine çok az rastlanabilecek kadar takımının formasına aşık bir santrafor.Cümlelere en çok "biz" ile başlayan ve taçsız kral'ın "bizi sevenleri üzmeyelim abiler" sözünü örnek almışçasına 2003 senesinde 100 bin euro gibi komik bir rakama Livorno'ya,ait olduğu yere imza atmış bir 99 numara.Onun hakkında bir şeyler anlatmaya kalksam bu etkili olmayacaktır çünkü hemen hemen herkes onun protest tavırlarından haberdar.Dolayısıyla söylediği sözler,davranışları veya herhangi bir hikayesini anlatmak için yazmıyorum bu yazıyı.Bu yazıyı tüm Reading taraftarlarınca Reading'le tamamen bütünleşmesi beklenen yetenekli Bay Kevin Doyle'un Wolverhampton'a transfer olmasının,bize futbolun en saf samimi hallerini yaşatan topu ayağına aldığında sanki mahalleden arkadaşımızmış gibi içimizi ısıtan hiç İngilize benzemeyen Michael Owen'ın Manchester'a gitmesinin ya da Kaka'nın Milanı bırakmasının öte yandan,Marseille'nin her şeyi konumundaki Lorik Cana'nın(gönderilmek üzere),Ümit Karan,Hasan Şaş ikilisinin takımdan teşekkür dahi edilmeden gönderilişinin içimizde yarattığı burukluk için yazıyorum,bir diğer kategori olan mecburi ayrılıklar,11 yıl Liverpool'da oynayan daha geride bıraktığımız sezonda kadar çıkıp EPL'de 90 dakika maç oynayabilen 35'lik Hyppia'nın Leverkusen yolculuğu,39'luk Maldini'nin futbolu ya da Milan'ı bırakması.Kendisinden en son şubat ayında haber alınabilen ve Avustralya 1.Ligi takımlarından North Queensland Fury FC'de futbol hayatını devam ettirmeye çalışan Robbie Fowler.Hepsi boğazımızda bir yumru,gönlümüzde bir yara bırakarak bizi terkedip gittiler.Sıraladığım gibi kimileri biz onları başka formayla düşleyemezken bile güle güle gidip başka kulüplere imza attılar,kimilerini kulüpleri istemedi halbuki onlar o kulübün bir parçasıydılar,kimileri yeni futbola ayak uyduramadı,oradan oraya savrulup durdular,kimileri de sahalara veda ettiler.Bu saydıklarım bu yazın iz bırakanlarıydı.Geçmiş yıllara dair örnekler çoğaltılabilir.Ama her şey bu kadar kötü ve keder vericiyken Lucarelli İtalya Ümit Milli Takımı'nda golünü attıktan sonra CHE dövmesini çıkarıp gösterdiği gibi bugün de futbolumuza ümit vermek için Livornoya geri döndü.Yıllar ilerledikçe hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyoruz ama en azından Lucarelli kısa bir süre sonra yine Livorno'da.Luca,bir umudum sende anlıyor musun?

8 Tem 2009

Ferrari Meselesi


Sonunda beklenen gerçekleşti ve yüce Beşiktaş yönetimi Ferrari'yi renklerine kattı.Eşine televizyon programı garantisi verilmişmidir bilmiyorum ama yönetim Ferrari'yle birlikte Erhan Güven,İsmail Köybaşı ve Rıdvan Şimşek için ödenecek tutarları da İMKB'ye bildirmiş.Diğer isimleri -Rıdvan hariç- burda yorumlamış kadro derinliği açısından Erhan transferini,kişisel yetenekleri bakımından ise İsmail transferini önemsediğimi söylemiştim.Fakat konu Ferrari olunca aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.Salı günü Mehmet Demirkol Ferrari konusunda göz ardı edilen asıl meseleyi yazdı.Aslında CM-FM'ciler bilirler Ferrari oyun ilk açıldığında sözleşmesi bitmiş oyuncular sekmesindedir ve sürekli bonservis bedeli ödenmeden başka bir takıma transfer olur ve hiç bir zaman vasatı aşamaz...Gerçek hayatta da bir kaç kez izlememe rağmen Zapo'dan fazlasını verebileceği konusunda ciddi endişelerim var.Üstelik belkide 10 yıllık profesyonel futbol yaşantısında yaptığı 7 transferin 6 sını serbest kalarak yapmış bir futbolcu için verilecek 4.5 -bazı kaynaklara göre 5- milyon euro de bir transfer başarısı gibi gözükmüyor.Ayrıca Drpic'i ailevi sebeplerden dolayı kulübe uygun görmediğini bildiren aynı yönetimin Ferrari'nin eşini görmezden gelmesi işin magazinel boyutu olsa da bize yönetimin tutarsızlıklarıyla ilgili gerekeni veriyor.Ez cümle,Ferrari nasılsa büyük ilgi gördüğü bu ülkede iyi oynasa dahi uğruna verilen 4.5 milyon euro sezon boyunca Beşiktaş yönetiminin transfer başarısı olarak duracaktır.

6 Tem 2009

2009-2010 Transfer Rehberi #6


Ersen Martin(Recreativo Huelva-Sivasspor):Bu postta Sivas'ın transferlerini incelemek istiyorum.Öncelikle Ersen Martin'den bahsetmek gerekiyor sanırım.Sanırım 30 yaşına geldi ama hala herkes onun Hakan Şükür olmasını bekliyor.Aslında bu konuda eline şanslar geçmedi de değil.Zamanında Beşiktaş'ta olmak üzere Trabzonspor'da hep göz önünde oldu.Hatta Ersun Yanal H.Şükür'ü milli takıma almayıp onu çağırdı ama bu her ikisi için de pahalıya patladı.Futbolunda çok önemli özellikler olmasa da her zaman kalburüstü bir oyuncu profili çizmiştir benim gözümde.Sanırım Bülent Uygun'da 3-4 sene önce Ersun Yanal'ın denediğini deneyecek ve oyun planında ona önemli bir yer verecek.Ersen Martin gittiği her takıma bir umut getirmiştir ama ne yazık ki devamı hiç gelmemiştir dileyelim bu sefer Sivas'ın Ersen Martin kumarı tutsun.


Uğur Kavuk(Antalyaspor-Sivasspor):Süper Lig'de hemen hemen her takım ideal arka dörtlüsünü oluşturmakta zorluk çekerken Sivasspor'un Uğur'un da transferiyle bu sorunu çoktan geride bıraktığını söyleyebiliriz.Sol bekte Hayrettin,Faruk Bayar ve geçen sezon sıkça sol bekte forma şansı bulan Murat Sözgelmez,stoperde Sedat Bayrak,yeni transfer Pieter Mbemba ve yine Murat sağ bekte ise Abdurrahman ve Uğur Kavuk.Özetle Sivasspor ligin defansif anlamda en rahat takımı olabilir çünkü her mevkiinin en "rahat","işini bilen" oyuncuları Sivas'ta gözüküyor.Uğur geçen senelerde zaman zaman milli takıma çağrılacak kadar iyi perfprmanslar sergilemişti.Geçen sezon da fena değildi.Yaşının fazla olmasının ise negatif bir durum olduğuna katılmıyorum.Aksine o Uğur'a olgunluk ve vizyon kazandırmış futbolu çak sakin oynuyor.Senenin en verimli transferlerinden olacaktır.


Erman Kılıç(İBB-Sivasspor):Süper Lig'i dikkatli izleyenler bilirler geçen sezonun iyi isimlerindendi Erman.26 yaşında ve bu sene kariyerinin tamamını etkileyebilecek bir transfere imza attı.Erman Sivas'la birlikte bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde oynayabilir ve bu ona Milli Takımın kapılarını dahi açabilir.Çok yetenekli,klasik tabirle ounun her iki yönünü de oynayabilen,şutları etkili ve herşeyden önemlisi çok iyi bir takım oyuncusu.Sivas yine çok başarılı bir transfer yaptı.Tum ve Sylla'yı verme pahasına...


4 Tem 2009

2009-2010 Transfer Rehberi #5


Darius Vassel(Manchester City-Ankaragücü):City'nin bu sezonki kadrosunda yer bulamayacağı kesindi ama Ankaragücü'ne gelmesini de beklemiyorduk tabii ki.Vassel'in oyunu akılda yer edecek cinsten bile değil.Hatta birz ileri gidip EPL için çok vasat olduğunu söyleyebiliriz.Yine de bu Türkiye standatrtlarında özellikle Ankaragücü ayarında bir takım için büyük bir trasnfer başarısı sayılır.Tabii biz bu filmin Marcelinho,Musampa,Lee Eul Young versiyonlarını görmeseydik çılgınca sevinebilirdik ama işte dediğim gibi Vassel'İn bir sabah aniden Ankara'yı terketmeyeceğini söylemek de zor.Dileriz kalede Serkan Kırıntılı defansta Sol Campbelllı orta alanda Ceyhunlu ve santraforda Vasselli bir Ankaragücünü izleyebilmek tüm futbolseverlere nasip olur!
Nihat Kahveci(Villareal-Beşiktaş):Kendine ait en önemli öz eleştiriyi geçen sezonun sonlarına doğru yapmıştı.Henüz hiç golüm yok ve bir forvetten beklenen gol atmasıdır bu yüzden performansımı iyi bulmuyorum türünde bir kaç cümle söylemişti.Çok önemli bir açıklama bu Türk futbolu açısından geçen sezonun en şanssız isimler Nihat ve Ümit Karan'dı bence.Bir sene boyunca kendi golüne sevinememek zor olsa gere.Öte yandan Nihat'ın Beşiktaşa dönüşü hakkında en güzel yorumu bu hafta içinde Milliyet'te Uğur Meleke yaptı.Okumanızı tavsiye ederim.Bir Galatasaraylı çocuk için Arda neyse Nihat'da bir Beşiktaşlı için o hissi ifade edebilecek yegane futbolcudur.En azından şimdilik.Bu transfer çok önemli.Beşiktaş öz evladını yuvasına döndürdü.Bizde jeneriklik gollerin kapıda olmasını dileyelim böylece.


Kader Keita(O.Lyon-Galatasaray):Televizyonda izlediğimden daha çok PS2'de veya FM'de haşır neşir oldum Keita ile ve diyeceğim o dur ki:Keita bu sezonun flaş ismi olabilecek potansiyele sahiptir.28 yaşında bir adama bu kadar yüksek bonservis ücreti ödenir mi sorusu kabul edilebilir ama M.Topuz gibi bir örnek varken konuşulması abes kaçar.Keita'nın en önemli özelliği atletik yapısını tekniğiyle ve hızıyla uygun kullanabilmesi ve Türkiye'deki savunmacıların düşük pozisyon bilgisi,çoğunlukla güçsüz yapısıyla Keita'yla baş etmeleri zor görünüyor.

Ustalar #1 Woody Allen


"I've seen great films from France and Italy,China and Iran,but not from Hollywood.There are great filmmakers-Martin Scorsese is as goog as there's ever been-but even they have to work within the system.Marty is given $100M to make a picture and then has to argue his vision with Miramax.He should have sole creative say."