13 Ağu 2011

Barış Bıçakçı - Bizim Büyük Çaresizliğimiz


"Balkona bakan penceresinden ona meyve, dondurma uzatmak, yeniden çay demlememizi isteyip istemediğini sormak... Mutluyduk."


Kitap ilk kez 2004'te basılmış. Seyfi Teoman filme aktarırken haberim oldu kitaptan. Öncesinde Barış Bıçakçı'yı da tanımıyordum haliyle. Büyük eksiklikmiş. İlk iş önemli olduğu söylenen bir diğer eseri 'Aramızdaki En Kısa Mesafe'yi edinip, okuyacağım. Filmine henüz girmeyelim. Zira filmi izlemedim. Fakat Seyfi Teoman'a olan güvenim tam. Kitaba, kitabın atmosferine sadık kalma konusunda hassasiyet göstermiş olduğuna inanıyorum. İlk filmi 'Tatil Kitabı' bana kalırsa çok çok iyiydi. Buradan da tavsiye etmiş olalım. Düşük bütçeli, Taner Birsel hariç neredeyse hepsi amatörlerden oluşan bir kadroyla, konformizm gibi önemli ve açıklanması, aktarılması güç bir kavramı beyazperdede incelemeye kalkışmıştı büyük bir cesaretle.

Tekrar 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'e dönelim.. Barış Bıçakçı'nın hiç de öyle anlaşılmaz, zorlayıcı bir üslubu yok. Evet, şiirsel bir dil de kullanmıyor bana kalırsa. Şiirsellik için çok yalın ve sade kalıyor onun yazdıkları. Oysa onun anlatımını özel kılan tam da bu özellikleri zaten. Çok yalın kelimelerle, doğrudan anlatıveriyor anlatacaklarını. Saniyesinde kafanızda canlanıveriyor resmettiği tablo, gereksiz ayrıntılara boğulmadan. Belki de 'hız'ın bu kadar önem taşıdığı bir çağda en iyi anlatım tarzı. Doğrudan alıyorsunuz, Bıçakçı ne anlatıyorsa. Tabii, "romanım hızlı olsun" kaygısı taşımadığı belli Bıçakçı'nın. En azından bana kalırsa. Belki hız yerine sadelik daha iyi bir kelime olabilir Bıçakçı'nın üslubunu yorumlamak için. Yorulmadan, yormadan, dingin bir kalemden akıyor iki dostun hikayesi, bir de küçük mucizelerinin çat kapı misafirliği..

Küçük mucize..Büyük çaresizlik..İkisi arasında gidip geliyor iki sıkı arkadaşın Nihal'e bakışları. Ender'den okuyoruz hikayelerini, çünkü Çetin ne yazmayı ne de okumayı severmiş. Ender'de sadece anlatmıyor tabii. Yeniden yaşıyor her mevsimi, her günü. Nihal ile yaşadığı her an zihninde ayrı bir delik açmış, durmadan hatırlatıyor kendini. Bir süre sonra Nihal ile aralarındaki tarif edilemez etkileşimi Çetin'e mi anlatıyor yoksa o sırada kendi hesaplaşmasını mı yapıyor anlayamıyoruz. İki orta yaşlı adam, tam delikanlılıklarına ait bir gecikmeyi yakalamanın keyfiyle dört elle sarılırken Nihal'e, artık eskisi kadar atik olamadıkları için, bir dönem her genç insanın zorunlu hizmetini yaptığı zamanın pençesinden kurtarıp kendilerine saklayamıyorlar onu ve Nihal belki de tatlı bir sarhoşluğu geride bırakır gibi terkediyor onları. Yine yalnız kalıyorlar. Hikaye burda mi bitiyor, yoksa esas burda mı başlıyor bilemiyorum.

Not: Kitapta mekan Ankara. Behzat Ç. ile başlayan televizyondaki Ankara arkaplanı 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'in filmiyle sinemaya taşınıyor. Bunlardan öncesi en azından benim için boş. Daha önce Ankara var mıydı sinema ya da televizyondaki hikayelerde? Belki de Türkiye'nin dört bir yanı bir şekilde yansıdı ekranlara. Ama Ankara'nın bu anlamda hep hakkı yendi gibi. Bu kitap sırf bu yönü için bile sevilebilir.

Not 2: Şu iki kıymetli yazıdan da film ve kitap hakkında çeşitli fikirler edinebilirsiniz. Lappappa: Dübürzade ve The Voice of Antarctica: Çetinikisalakenderdört ya da Bizim Büyük Çaresizliğimiz!

Bağlantı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder