12 Eyl 2011

İ.B.B - Galatasaray: 2 - 0



İlk 20 dakika ortaya iyi bir şeyler koymuş olmalı Galatasaray. İzleyen herkes öyle söylüyor. Oysa ben ilk 20 dakika kaos içinde -henüz maç başında, kaosun hakim hava olması ayrı bir soru işareti olarak bir kenarda dursun- karşı kaleye hücum etmeye çalışan, anlaşıldığı kadarıyla 4-3-3 oynayan ama kaosun yarattığı dağınıklıkta görev bölgelerinin hızla birbirine girdiği ve karıştığı bir takım izlediğimi sanıyorum. Ne yazık ki Fatih Terim hakkındaki en büyük klişe hala doğruluğunu korumaktadır. Terim'in tez canlılığı ve futbolcularına aşılamak istediği kazanma arzusu futbolcuları garip, anlamsız hareketlere itebiliyor. Bunun sahadaki yansıması ise kaos oluyor. Yani, orta sahada doğru düzgün bir pozisyon almak, alan daraltmak, markaj yapmak gibi çeşitli yerleşim biçimlerinden birini sergilemek yerine, bıraktığı alanı önemsemeden, hesapsızca koşu yapan orta saha oyuncularını gördüğümüzde, onun adı "pres futbolu" olmuyor ne yazık ki. Olsa olsa kaos oluyor. Yine de, "kaos" sözcüğü Fatih Terim'i anlatmaya çalışırken kolaya kaçmak gibi göründüğünden bundan sonra fazla kullanmamaya özen göstereceğim. Niyetim, orta sahada ortaya konulanın "pres futbolu" olmadığını açıklayabilmekti.

Orta sahada eksik olan şey takımın formasyonundan ileri geliyordu. Sabri'nin orta saha, Ujfalusi'nin sağ bek ve en önemlisi Eboue'nin sol açık oynaması... İlk 11'de 3 önemli parçanın esas mevkiisinde oynamaması çok büyük bir problem. Bunun farkında olmamak en kötüsü. Çok değil, biraz Premier League'yi takip etmiş bir insan Eboue'nin sol açık oynayamayacağını bilir. Dahası, Eboue'yi sol açıkta yeterli görebilmek için elimizdeki tek veri hız. Zaten Terim de bu veriden yola çıkarak Eboue'yi sola, Sabri'yi orta alana yerleştirmiş. Acilen görülmesi gereken: öncelikli olarak futbol aklının, yaratıcılığın gerektiği alanlarda salt hızlı, çabuk diye kimi oyuncuların tercih edilmesinin yanlışlığı. Bunun en büyük ispatı maçın içindedir. Sabri sağ bekte çok daha iyi işler yapmış, orta alanda tüm mental özürlerinden dolayı eksik kalmıştır. Eboue için söylenebilecek pek bir şey yok. Belki orta alanda kullanılabilir. Fakat esas yeri kesinlikle sağ bek. Sol açık oynatmak zorunluluk yoksa en hafif ifadeyle cahillik. Bu iki önemli yerleşim hatasının yanında Gökhan Zan-Ujfalusi ikilisini de konuşmazsak olmaz. Terim bazen o kadar şefkatli ve sabırlı ki şaşırıyorum. Gökhan Zan'a dair beslediği umuttan bahsediyorum. Başka ihtimali yok, Ujfalusi'nin stopere geçmesi lazım, Gökhan'ın kulübeye.

İkinci önemli eksiklik fiziki yetersizlikti şüphesiz. Riera bu açıdan oynatılmadı diyelim. Sercan'ı, Engin'i de bu anlamda mazur görelim. Peki ya diğerleri? O çok övündüğümüz hazırlık kampından geçmediler mi? En iyi kondisyonerlerle çalışmadılar mı? Geriye dönüşlerde yaşanan sıkıntılar, ikili mücadelelerdeki başarısızlıklar ve pozisyonun devamını getirmedeki zorluklar. Bunların hepsi neden kaynaklanıyor? Florya'yı bilmediğimden, bu konuda yorum yapamıyorum. Ama fizik olarak yetersiz durumdayız, bu açık.

İ.B.B maçı açısından belirleyici olarak gördüğüm üçüncü ve son problem ise yaratıcı oyuncu eksikliği. Melo'nun çıkışlarını saymazsak, takımdaki tek yaratıcı oyuncunun Selçuk olduğunu görüyoruz. Kazım bu anlamda hiçbir zaman yeterli olamadı zaten. Bu yüzden Riera'ya ve Elmander'in katkılarına muhtacız şimdilik. Engin'in de yetenekli ve yaratıcı olduğu muhakkak ama bunu sahaya ne ölçüde yansıabileceği konusunda kimsenin bir fikri yok. Sercan hakkında ise olumlu konuşamayacağım. Skorer değil, yaratıcı değil, çalışkan değil. İyi ilerler, çalım atar, ceza sahası içinde etkindir, hepsi bu. Genelde, Sercan'ın klas hareketlerinden sonra ortaya somut bir pozisyon çıkmaz. Dolayısıyla, elimizdeki yaratıcı oyuncu sayısı 2,5'ken (Selçuk, Riera, Elmander + Engin) onca transferin manasını sormak en büyük hakkımız diye düşünüyorum. Yaratıcı oyuncu sıkıntısı söz konusu olunca Culio'yu da anmadan geçemiyoruz ne yazık ki. Ordu'da iyi şeyler yapacağından eminim.




not: fotoğraf ntvspor.net'ten alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder