9 Oca 2010

Un Divan a New York - New York'ta Bir Çılgın


"Neden bilmiyorum ama bütün ayakkabılarını pırıl pırıl hizalanmış görünce kalbim sıkıştı.Hiç değilse birinin üstünde ufak bir çamur lekesi,çimen parçası,küçük bir yaprak olsaydı..."


Juliette Binoche hakkında yazacaklarım muhakkak hep eksik kalacaktır.Çünkü onun ekrana yansıyan büyüsünü tarif edebilecek kadar iyi bir Türkçe'ye sahip değilim.Belki de böylesi daha iyi aslında çünkü o büyüyü,ışığı tarif edebildiğimiz an onu zihnimizde canlandırabileceğimiz anlamına gelir.Öyle olmasındansa yarım kalmasını tercih ederim.Neyse,yazının konusu Binoche değil onun belki de en "basit",en "olmamış" filmlerinden biri:Un Divan a New York.Yine de,filmi Binoche'dan başka izlenmeye değer kılan neler olduğunu anlatmak isterim.

Filmin yönetmeni Belçikalı Chantal Akerman.Kendisi hakkında en ufak bir fikrim dahi olmadığını peşinen söyleyeyim.Ancak gördüğümüz kadarıyla Akerman klasik bir Fransız romantizmiyle Hollywood klişelerini bir arada bulunduran naif bir aşk filmini birleştirmeyi denemiş ve ortaya Fransız usulü bir romantik-komedi filmi çıkmış.Yani,ağır ağır ilerleyen,klişelerle dolu bir aşk filmi.Aslında,Amelie ve Jeux d'enfants ile başlayan yeni Fransız aşk filmlerinin gayet başarılı olduğunu biliyoruz.Ama "un Divan a New York" kesinlikle o kalibrede bir film değil.Yalnız bu söylediklerim filmde izlenmeye değer bir şey yok diye anlaşılmasın.Yazının başında da belirttiğim gibi,başta Binoche olmak üzere bir çok küçük,sevimli detay her romantik-komedide olduğu gibi yüzünüzü gülümsetiyor.

Binoche'nin ve William Hurt'un başarılı oyunculuklarına pek fala değinmenin anlamı yok zaten.Onun dışında filmi asıl ilginç kılan;her zaman farkında olduğumuz halde her gördüğümüzde bizi şaşkınlığa uğratan "zıtlıkların uyumu" meselesi.Ünlü ve başarılı psikanalist Henry Harriston düzenli,aşırı titiz ve yeterince obsessiftir.Her şeyi planlı ve düzenlidir.Yani tipik "kariyerli" bir Amerikalıdır.Bunun yanı sıra Beatrice ise Paris'in banliyölerinden birinde yaşayan,gayet rahat,umursamaz,dağınık ama son derece çekici bir kadındır.İkisi de aldıkları ani bir karar sonucunda evlerini bir süreliğine değiş-tokuş etmeye karar verirler ve hikayemiz başlar...

Beatrice Harriston'un dairesine yerleştiğinde yaşadığı duygu "köyden indim şehire" tadındadır.Harriston ise tam tersini yaşıyordur.Tavanı sızdıran,dağınık bir daire...Üstelik hiç alışık olmadığı varoşlarda...Beatrice kısa süre içerisinde çevresini kendine bağlamayı başarmıştır.Daha doğrusu bu kendiliğinden gerçekleşmiştir.Çünkü,Beatrice'nin o umursamaz,doğal tavrı herkesin yıllar önce belirli kalıplara girmek adına askıya aldığı o eski,hınzır hallerini anımsatmaktadır onlara.Beatrice çevresindeki herkesi kendine aşık etmiştir.Çünkü o herkesin bir yerde unutup da aradığı o saflıktır.Aynısı Doktor Harriston'a da olur.Beatrice'nin evinde kalamaz ve New York'a geri döner.Ancak dönüş amacı kesinlikle bu değildir.

Binoche'nin o kimseye benzemeyen jest ve mimikleri,kimin hasta kimin doktor olduğuna dair başarılı göndermeler ve film boyunca hiç bitmeyen sıcak diyaloglar...Ağır-aksak ilerleyen bir romantik-komediyi izlenebilir kılan ve hatta sevdirebilen sebeplerin başında geliyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder