1981'de,İngiltere'de Coventry,Cambridge ve Luton şehirlerinin oluşturduğu üçgenin tam ortasında yer alan,ve ismi bize sadece,hala sokaklarda görebileceğimiz bir kamyon markasını anımsatan,İngiltere'nin suç oranı en yüksek şehirlerinden biri olan Bedford şehrinde doğmuş Andy Andrew Johnson.Bedford'ta kaç sene geçirdiğini bilmiyoruz,ancak on altı yaşından itibaren Birmingham alt yapısına geçtiğini biliyoruz.Birmingham'a geçmeden önce de Luton Town'da futbol eğitimi almış.Yani,Bedford'ta pek kalmamış.Ancak kaldığı süre gelişimini tamamlamasına yetmiş olmalı ki kendi kişisel sitesinde göğsünü gere gere kitap okumayı sevmediğini söyleyebilmiş.Neyse,zaten kitap okuduğunu söyleseydi şaşırırdık!Ayrıca biz onu kitap okuyup okumadığı için değil,futbolculuğu için bu satırlarda konu ediniyoruz.
Birmingham kariyeri on yedi yaşında başladı ve tam beş sene sürdü.Buna rağmen,bu beş sene içinde Premier Ligle ilgilenen kimsenin Andy Johnson'ın geleceği hakkkında parlak bir fikre sahip olması söz konusu dahi olamazdı.Saçları yeni yeni dökülmeye başlayan on sekizlik bir delikanlıyken,1998'in Eylül ayında Championship'te,ilk kez profesyonel anlamda takımının formasını giyiyordu.O gün,sahada kendisini garipsediği gibi,beş yıl boyunca da hiç bir zaman tam olarak benimseyemeyecekti Birmingham'ı ve geçirdiği 5 senede,forma şansı bulduğu 87 maçta yalnızca 8 gol atabilerek başarısız Birmingham kariyerine nokta koyuyordu.Bu ayrılığın Birmingham'ın Premier Lig'e çıkmaya hak kazanmasının hemen ardından yaşanması da kariyeri için bir başka dibe vuruş gibi gözüküyor ve olası bir Premier Lig "debut"unu engellemiş oluyordu.Ancak,Johnson'ı gidişinin ardından,Birmingham forvetlerinden hiç biri Johnson'ın çok üstünde bir performans sergileyemiyordu.Ne "ürkek" golcü Dugarry,ne Manchester United tarihinin ilk Amerikalısı ve aynı zamanda ilk Makedon'u olan,ardından Borissia Dortmund'da dört sene geçirip ancak bir gol atabilen ve aynı şekilde devam eden Crystal Palace macerasının ardından soluğu Birmingham'da alan Jovan Kirovski(iki sezon da 23 maçta oynamış ve yalnızca 2 gol atabilmiş.).Ne en son 2006'da,Almanya'da,ülkesi Trinidad&Tobago adına izlediğimiz Stern John ne de bizdeki karşılığı Ümit İnal olan nam-ı diğer "alt ligler golcüsü" Geoff Horsfield...Kirovski'den haberim yok ama Stern John ve Horsfield hala futbol oynuyorlar ancak hiç birinin kariyeri Johnson'ınki kadar iyi değil oysa hepsi Johnson'dan daha erken büyük kulüplerde ve liglerde boy göstermeye başlamışlardı.Johnson ise Premier Lig için Crystal Palace'ı beklemek zorundaydı.
2002 yazında,eski takımını Premier Lig'e uğurlayan Johnson tekrar Championship'e dönüyordu.İki sezon daha Championship'de "sürgün"dü.Tüm bu olumsuzluklara rağmen,artık olgunlaşmış ve Championship'e alışmıştı.İlk seneyi Akinbiyi-Adebola ikilisinin arkasında,genelde yedek kulübesinde geçirse de ikinci sezonunda 32 gol atmayı başararak Championship'te gol krallığınına ulaşıyor ve takımı da play-off'lar sonunda Premier Lig'e yükselmeye hak kazanıyordu.Crystal Palace,Premier Lig'de geçirdiği bir sezonun ardından dramatik bir şekilde West Bromwich'in bir puan gerisinde,33 puanla ligden düşüyordu.Fakat Johnson'ın performansı takımınınkiyle uyuşmuyor,aksine tam ters yönde ilerliyordu.O sezon,bir alt ligin "kral"ı olan Johnson attığı 21 golle Premier Lig'in ikinci kralı oluyordu.En sonunda herkes Johnson'ın adını duymuştu.Artık vakit Premier Lig'de kalıcı olma vaktiydi!
Olmadı...Premier Lig' e veda eden Crystal Palace'dan ayrılmak istediğini belirtti.Satış listesine konulmak istedi.Ancak olmadı ve yeni sezonun başlamasına bir kaç hafta kala Palace ile 5 yıllık yeni bir mukavele imzaladı.Oysa Everton'a gitmek istediğini açıkça söylemişti.Zorla kurtulduğu Championship'e geri dönüyordu.Fakat yalnızca bir seneliğine.Ertesi sezon Everton'a transfer olduğunda ise arkasında şöyle bir istatistik bırakıyordu:145 maç 75 gol.Maç başına 0,51'lik bir gol ortalaması...
2006 yazında,Everton'a 10 milyon pound karşılığında transfer oluyordu.Ve 25 yaşında,belki de ilk kez düşme korkusu hissetmeden,dünyanın en üst düzey liginde forma şansı buluyordu.Everton'da geçirdiği ilk sezon hiçte fena sayılmazdı.32 maçta 11 gol bulmuş ve takımın değişilmezlerinden olmuştu.Everton yılları,ayrıca Johnson'ın futbolunun belirli bir şablonda temellenmesi bakımından da dikkate değerdir.Bir çoğumuz ilk kez Everton'da izledik onu.Eminim kendisi de,ilk kez Everton'da izlemiştir kendini(Futbolunun gelişimi bakımından).Onu anlatırken kullandığımız sözcükler,Moyes'un önderliğinde kendisinde vücut buldu.Gücünü ilk kez bu kadar etkin kullanabildi örneğin,ya da şutlarını.Tüm defansla tek başına mücedele ediyordu.Yılmadan,pes etmeden mücadele etmesi,çimlere,sökercesine basması ve takipçiliği...Tribünlerin sevdiği ne özellik varsa Johnson'da idi.Bu performansıyla İngiliz Milli Takımı'na kadar yükseldi.Gerçi Everton macerası,ikinci senesinde ilki kadar iyi geçmedi.Ardından da,12 milyon pounda Fulham'a sattı onu Moyes.Everton'dan Fulham'a geçmek, kağıt üstünde,kariyeri için bir gerileme diye düşünülebilirdi.Ancak öyle olmadı.O sezon konar-göçer hocalardan Roy Hodgson'la yeni bir yapılanmaya giden Fulham için Johnson tam aranan isimdi.Fulham'da ilk sezonunda Zamora ile iyi bir ikili oluşturdular ve sezonun çoğunda(31 maç) görev aldı Johnson.Attığı gol sayısı eski günlerini mumla aratsa da,kendine işleyen bir sistem içinde rol bulduğundan gol atamıyor oluşu pek göze çarpmıyordu.Zaten geçen sezonu Fulham kimsenin beklemediği bir biçimde (İngiltere'de çıkan Four-four-two'da sezon öncesi rehberinde Fulham'ın ligi 17.olarak bitireceği yazılıydı!) 7. bitirmeyi başarmıştı.Dolayısıyla Johnson'ın gol yollarındaki kısırlığı da pek dikkat çekmiyordu.
Hayatı boyunca hiç kitap okumadığını söylüyor Johnson.Fakat yapmayı en çok sevdiği şey karısı ve çocuklarıyla vakit geçirmekmiş.İdmanlardan sonra ise sürekli uyuduğunu söylüyor.Kitap okumaması ve dazlak kafasıyla tipik bir Britanyalı futbolcuyu andıran Johnson,boş zamanlarını ailesiyle ve uyuyarak geçirmesiyle ise çoğu meslektaşından ayrılıyor.Çünkü,Britanyalı futbolcular familyasının sicilinin pek temiz olmadığı ortada.Joey Barton,Lee Bowyer ve Jonathan Woodgate bunlardan sadece üçü...Dolayısıyla Johnson'ın kitap okumadığını utanmadan dile getirmesiyle tipik bir "cahil" olduğunu söylesek de ailesine düşkünlüğü ve evcimen yapısıyla tipik Birtanyalı futbolcu imajından sıyrılmış olduğunu kabul etmek zorundayız. Johnson hala Londra'da belki de dünyanın en "şirin" stadı Craven Cottage'da Fulham'ın başarısı için çalışıyor.Bu sezona iyi başlayamadı ve forma şansı bulduğu 5 maçta hiç bir varlık gösteremedi.Zaten şu anda kasığındaki bir sakatlık yüzünden forma giyemiyor.Fakat formunda bir Andy Johnson'ın takımına katkısı sanıldığından çok daha fazla olacaktır diyerek her biri bitmek bilmeyen inatçılık,takipçilik eseri olan gollerinin devamını görmek umuduyla Johnson'ın Fulham performansının devamını merakla bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder