9 Haz 2010

Dünya Kupası Yanılsamaları : Stephen Warnock


Yanılsama, aslında gündelik hayatta da sıkça karşı karşıya geldiğimiz bir olgu, his. Genel olarak, zihnimizin, olmayan bir şeyi olmuş ya da varolan bir şeyi daha farklı bir şekilde kabul etmesi olarak tanımlayabiliriz bu güdüyü. Güdü kelimesini kullanıyorum, çünkü yanılsamalar, bizler kendimize itiraf edemesek dahi çoğunlukla kasten ya da söylediğim gibi güdüsel bir şekilde karşımıza çıkarlar. Daha fazla uzatmayayım, ömrüm boyunca yanılsamalarla yaşadım. Hatta bu uğurda, kimi zaman algımı bilerek körleştirdim. Önümde somut olarak duran bir gerçekliği, sağından solundan eğip-bükmek suretiyle, ondan kendime bir pay halinde, düş, tatmin ya da belirsiz bir takım hoşluklar yarattım. Sonuç olarak, belki de başlı başına ismiyle sınırlı olgulara dahi içinde barındırdığından daha fazla anlamlar yükleyerek, ortaya (iç içe geçmiş aynalar gibi), karmaşık, belirsiz ve göz alıcı bir takım güzellikler çıkartmaya çalıştım.

Dünya Kupası da bu sanrıyı en şiddetli yaşadığım olgulardan biri. Eğer o yaz Dünya Kupası varsa; hava daha bir sıcaktır söz gelimi. Maç saati gelmek bilmez. Tüm orta halli, siyah saçlı, sözüm ona "yürüten elbiselerin" iğreti durduğu adamlar Şenol Güneş'e benzetilir. Ya da daha fazla uzatmayayım, Bulgaristan'ın ( Amerika 94'ün hayaliyle) sol beki ısrarla sizin mahallede top oynadığınız arkadaşınıza benziyordur. Bu yüzden, Dünya Kupası her haliyle, biraz çocukluğa dönmektir. Yani esas olarak, hayaller kurmak, aslında olmayan bir şeye safça inanmak demektir.

Hatırladığım Dünya Kupası yanılsamalarımı turnuva boyunca fırsat buldukça buraya yazacağım. Ancak başlangıç için en güncel yanılsamalarımdan birini seçmiş bulunmaktayım: Stephen Warnock. Buraya daha önce sık sık not ettim; Warnock geçtiğimiz sezon G.Afrika'da olmayı en çok hakeden isimlerin başında idi. Nihayet bunu başardı ve Capello'nun 23 kişilik şampiyona kadrosunda kendine yer buldu.

Çoktandır varlığından haberdardım fakat, sanırım ilk kez 2004'te izlemiştim onu. O kadar ürkek ve zayıf görünüyordu ki bırakın bulunduğu mevkiiyi kaplamasını, stadın tepesinden onu seçebilmek bile büyük başarıydı. Sol ayağı yıllarca terbiye edilmiş gibiydi. Yalın fakat doğrudan, etkili bir şekilde görüyordu işini. Bir maç yetmişti Warnock'a ısınmama. Artık ne zaman Liverpool maçı izlesem, gözüm ister istemez o zaman esas sol bek görevinde olan J. Arne Riise ya da Djimi Traore'nin hatalarına takılıyordu. Böylesi günlerden birinde, bana, gün gelecek o sıska çocuk İngiltere'nin Dünya Kupası kadrosunda yer alacak deseniz, kesinlikle böyle bir şey olamayacağını söylerdim. Ama defterlerin, kitapların arasına sıkışmış müsvedde kağıtlarında Liverpool Şampiyonlar Ligi'ni ve benzeri daha bir çok kupayı kazanırken, kalemim sol beke hep aynı ismi yazmıştır: Stephen Warnock. Başlı başına bir yanılsama, algı hatası. Warnock hiçbir zaman dünyanın sayılı beklerinden biri olamayacaktır, üst düzey bir tek özelliği yoktur, ne var ki ben hep bir sürprizin gerçekleşmesini isteyerek, sanki onun ismini defterimdeki kadroya yazarak tüm dünyaya hatırlatacakmışım gibi, yıllarca sahip çıkmıştım Warnock'a. Liverpool serüvenini noktaladıktan sonra ilk kez Blackburn formasıyla gördüm onu. Artık ligin "sıradan" futbolcularındandı. Fakat geçtiğimiz sezon, O'Neill yönetimindeki Aston Villa'ya transfer oldu ve ben de tüm bir sezonu "işte yıllarca kendi kadrolarıma ismini bir an olsun çekinmeden yazdığım sol bek" diyerek, gururla geçirdim. Sanki beni Capello da duymuştu. Duymuştu ki Warnock'u G.Afrika'ya götürüyordu.

Warnocklu bir Dünya Kupası benim için öncekilerden çok daha farklıdır artık. Adeta sokak aralarında maç yapan takımların, başka bir semtteki maç kadrosuna"fasulye" kontenjanındaki bir çocuğu da alması gibi bir gurur ve başarı öyküsüdür.

30 Kişilik İngiltere

Stephen Warnock

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder