20 Nis 2010

Scholes : Vakur Prens


Ülke kavga-gürültü tartışa dursun,biz o efsanevi golün etkisiyle kendi gündemimizi Scholes ile sınırlı tutmaya çalışalım.Zira böylesi herkes için daha yararlı olacaktır.Şu an golün ardındaki çabayı anlayabilmek,bir başka model orta saha oyuncusunu keşfedebilmek içinde bulunduğumuz tartışmaların tümünden deha değerli görünmektedir.


Gurdian'dan Daniel Taylor uzun uzadıya açıklamış,kayıp zamanın son dakikasında gelen golün talihin güzel bir oyunu olmadığını -ki topu şişrmeye alışmış,stoperi ön bölgeye yollamayı adet edinmiş bünyelere inandırıcı gelmeyecektir muhtemelen bu argüman-.Gerçekten Taylor'un da belirttiği gibi,Scholes'in golü kesinlkle bir şans ürünü,uzun toplara bel bağlamış bir takımın son dakika çırpınışı ya da topun sekmesi veya şans eseri önünde kalmasıyla gerçekleşmiş bir mucize değildir.Bilakis 36'lık bir futbol emekçisinin,takımının pas trafiğini düzene sokup,rakip takım ataklarını püskürttükten sonra,ceza sahasına doğru yaptığı dikine koşuyla rakip savunmanın dengesini bozması ve bir anlık boşluktan faydalanarak takımının şampiyonluk umudunu tazelemesi sonucunu getiren çabasının bir mükafatıdır.Golü izleyin,daha doğrusu yalnız Scholes'i izleyin,hepsini göreceksiniz.


Bu blogda da sıkça adını andığımız,oyun anlayışını takdir ettiğimiz ve bir anlamda Scholes'in halefi olarak değerlendirebileceğimiz Fletcher de Kızıl Kurt'u takdir edenlerdenmiş.Takım arkadaşı hakkında uzun uzun konuşan İskoç,deyim yerideyse yere göğe sığdıramamış ve "onun gibisi bir daha gelmez" diyerek Kızıl Kurt'a duyduğu minneti anlatmış.Açıklamalarında bir çok önemli kısım var ancak en çok dikkatimi çeken bölüm,Scholes'in yaşantısının günümüz futbolcularının yaşamlarına oranla çok daha sade,basit olduğu ve belki de bu yüzden medyada hak ettiği değeri görmediği yönündeki açıklamalarıydı.Skandallarla,şiddet ve seks düşkünlükleriyle gündeme gelen Premier Lig yıldızlerından çok daha farklı bir portre çiziyor Scholes(G.Neville ile yaşadıkları gol sevincinin gördüğümüzden daha fazlası olduğunu düşünmüyorum).Yani Britanyalı'nın vakur,gösterişsiz karakterinin saha içine de oyun karakteri olarak taşınmış olduğunu görüyoruz.


Peki sahalarda görmeye çok alışık olmadığımız bir karakter olarak Scholes'in bize öğütlediği nedir? Basit ve net: Bırakalım Barcelona gibi oynama hayallerini,şimdilik Manchester gibi sistem içi unsurların parlamasına izin veren,inatçı,sabırlı,olgun bir takım yaratma hayalleri kuralım.Orta saha oyuncularımıza topla gerektiği kadar ama kesinlikle hadlerini aşmadan oynamaları gerektiğini,tek taraflı bir oyun yapısının takımın hücum gücünü eninde sonunda kısırlaştıracağını ve sadece topu kesmek üzerine kurulu,statik bir müdaafa anlayışından sıyrılmaları gerektiğini öğretebilelim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder