14 May 2010

Ada'da Seçim Sonrası ve Neo Liberalizm


Ada'daki seçimlere şurada kısaca değinmiş ve sağ-sol siyaseti ya da neo liberalizm tartışmalarına pek girmeden,seçimlerin sonucunda İngiltere'nin siyasetinde esas olarak hiç bir şeyin değişmeyeceğini söylemiştik.

Tahmin edilebilir Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyonu Britanya'nın son 65 yılının ilk koalisyonu olması sebebiyle bir hayli ilgi çekici.Ancak 13 yıllık İşçi Partisi iktidarının sona ermesi,Muhafazakarların Thatcher'dan beri ilk kez bu denli güçlü gelmeleri,siyaseten tüm kutuplaşmalardan arınmış bir demokrasi ve krizle sallanan bir Avrupa coğrafyası gerçeklerini topladığımızda,önümüze son 65 yılın ilk koalisyonundan çok daha ilginç bir tablo çıkmaktadır.Bu verilerin oluşturduğu resim şüphesiz ki neo liberalizme çıkmaktadır.Zira,bu satten sonra herhangi bir yerleşim birimi alanı hakkında yapacağımız yorumların tümü neo liberalizmden nasibini almak zorundadır.

Ayşe Çavdar'ın Express'in 1-15 Mayıs tarihli sayısında yer alan "AKP'nin Değişen Gömleği : Yeni Dostlar,Yeni Düşmanlar" adlı makalesinden hareketle,Britanya siyasetine bakmaya çalışalım.Chantal Mouffe'nin,dost-düşman siyasetinin demokrasinin ve ilerlemenin ana lokomotifi olduğu düşüncesi ile hakim inanışın,tek,merkez görüşlü siyasetin insanlık adına daha barışçıl ve yaşanabilir olduğu iddialarını gündeme getiren kimi liberallerin çatışmasına yer veren Çavdar, neo liberalizme değinmiyor,ancak bizim onun yazısından "yeni siyasetin" işleyişine dair öğrendiklerimiz,bu "yeni siyaset" biçiminin aslında neo liberalizmle birlikte ilerlediği fikrine kapılmamıza sebep oluyor.Öncelikle İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmış,Soğuk Savaş ertesinde ise ivme kazanıp neredeyse hakim ekonomik sistem olarak ülkelerin programlarına yerleşen neo liberal düstur muhakkak ki sağ-sol ayrımının ortadan kalkmasından besleniyor.Zaten,Soğuk Savaş sonrası yaşadığı hızlı yükselişi de "sol"un siyasi arenadan "resmen" çekilmiş olmasına bağlıyoruz.Evet,belki artık dost-düşman anlayışı doğrultusunda bir siyaset kalmamış olabilir fakat salt bu çatışmanın dinmiş olması ve devletin kimi hususlarda kendine atfettiği,kimi hususlarda ise giyinmekten ısrarla kaçındığı kimliklerin ortaya çıkması ne demokrasi,ne de insanlığımız açısından hayırlı sonuçlar doğurmuştur denilebilir.Yani Mouffle'nin de belirttiği gibi,bugün sağ ve sol partilerin programları arasında bir farklılık kalmamış olması ne yazık ki sevindirici bir gelişme değildir,bilakis mevcut neo liberal anlayışı daha da keskinleştiren nafile bir reflekstir.Refleks diyorum,çünkü sol partiler aslında mevcut hegomonyadan pek de uzaklaşmamak adına,Mouflle'nin deyişiyle daha "insancıl" bir neo liberalizme tav olmuşlardır.Bir nevi ciddi bir alternatif sunamadıkları mevcut sisteme ortak olmak amacıyla ani fakat işlevsiz bir refleks göstermişler ve sadece mevcut düzeni payandalamak fırsatına erişmişlerdir.Zaten,böylesi bir düzende soldan azıcık da olsa nasiplenmiş bir partinin payandadan başka bir role sahip olabilmesi mümkün değildir ya neyse.

Gelelim Britanya'daki son seçimlere.Britanya deyince Thatcher'dan bahsetmemek olmuyor tabii.Neo liberalizmin şu meşhur "küçük devlet" anlayışının,vatandaşlara yüklediği kimi sorumluluklar var biliyorsunuz.Devletin kendi alanına çok ufak bir çember çizdiğini düşünün.Bu çemberin içinde,sözüm ona demokrasinin mevcut tüm aygıtlarının yer aldığı(STK'lar,Sendikalar ve benzeri Sosyal Güvenlik Kurumları) bir yapı kurulmuş ve sağlıktan,eğitime,eğitimden,güvenliğe diğer tüm alanlar bu çemberin dışında bırakılmış.Yani neo liberalizmin çok bilindik "yalnızlaştırma" hikayesi.Devlet artık sadece ve sadece piyasanın asayişine adanmış bir kurumdur ve vatandaşa ait sorunların tümü yine vatandaşın sorunudur.Tabii ben bu yalnızlaşmanın yanına neo liberalizmin getirdiği en önemli kavram olarak "korku"yu da yerleştiriyorum.Çünkü piyasa kimi zaman bu korku sayesinde kendini yenileme fırsatı bulmakta,iktidar ise yine bu korku sayesinde sistemin savunuculuğunda güven tazelemektedir.Dönelim Thatcher meselesine,başka zaman buraya spesifik olayları da not ederiz fakat,şimdilik,bu neo liberalizm denen yapılanmanın Ada'da hakim görüş olması bu kadının destansı,filmlere,romanlara,belgesellere konu olan iktidarı sırasında gerçekleşmiştir demekle yetinelim.Dolayısıyla,yeni bir "aristokrat" muhafazakarın başkanlığı,kriz batağındaki dünyanın geleceği için hiç de iyi görünmemektedir.Peki seçimden Muhafazakarlar değil de İşçi Partisi galip çıksaydı ne olacaktı?O zaman herhangi bir değişiklik bekleyebilir miydik?Şüphesiz hayır.İşçi Partisi iktidarı devam etmiş olsaydı,göstermelik "sosyal devlet" faaliyetleri dışında Ada'nın siyasetinde her şey yine aynı kalacaktı.Zaten bu sürece 13 yıldır tanıklık edenlerde onlardan başkası değil.Yalnız,değişen iktidarla söz konusu yapılanmanın biraz daha fütursuzca ve ceberrutça devam edeceğini bilmeliyiz.Yani,kamu açıkları,borçlanmalar artık gizli kapaklı değil de ayan beyan halkın cebinden finanse edilecektir ya da göçmenler artık neredeyse devlet eliyle linç veya sınır dışı edileceklerdir.

Artık hemen hemen tüm dünyada seçimlerin tek bir galibi vardır.Mouffe'nin de belirttiği gibi biraz daha insancıl,biraz daha "sol" görünümlü parti veya parti programları da neo liberalizmin hızını azaltmak gibi amaçlar taşımak bir yana mevcut sürece ortak olmak emeli taşımaktadırlar.Dolayısıyla,İşçi Partisi iktidarının,Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyonu ile değşimini,en iyi,neo liberal örgütlenmenin ülkenin ve hatta dünyanın her bir yanına daha kolay ulaşabilmesi için kullandığı aracı değiştirilip yerine daha hızlısını alması olarak özetleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder